Bİ’SERİ
Okulun bahçesi ağaçlarla bezenmişti. Binamız yeniydi. Öncesinde, ayrı binada olan yatakhane son yılımda, dersliklerimizin üzerine taşınmıştı. Kız İlköğretmen Okulu yatılı öğrencileri olarak haftada bir ya da on beş günde bir öğretmenler eşliğinde hamama götürülüyorduk.
Hamam günümüzdü. Görevli öğretmenimizle birlikte kırk kız hazırlanıp gidecektik.
Bizi taşıyacak otobüsün gelmesi yakındı. Koridorda yankılanan sesle toparlandık.
-Herkes hazırsa çıkalım, sıraya girin. Hadi sırmalı bohçalı kızlarım!
Hamamda kullanmak üzere bakır leğende geceden ısladığımız kil suyumuz ile birlikte kili, gar sabunu, *menşefelerimizi, peştemallerimizi, kabak lifimizi, şimşir tarağımızı, giysilerimizi toparlayıp bohçalamıştık. Bakır tası, turunç ya da limon ile ovmak, pasından arındırmak sıraya tabiiydi. Sıra bendeydi. Tasımız hamamda parlamalıydı. Dört kıza bir tas düşüyordu. Yola revan olduk. Öğretmenimiz üzerimize titriyordu. Çünkü henüz talihsiz bir olay yaşanmıştı. Sünni, Alevi, Hristiyan, Musevi gündüzcü arkadaşlarımız *Çinçin’i durakta beklerken otobüsün freni patlamış ve onlarca arkadaşımız okulumuzun önünde hayatını kaybetmişti. Okulca yas tutmuştuk.
Kırmızı Çinçin bizi bekliyordu. Koşarak otobüse bindik. Beseri Hamamı’na doğru yola çıktık.
Atatürk Caddesi’nin bitiminde Hatay Devleti’nin Meclis Binası vardı. Asi Nehri’nin üzerindeki dört gözlü köprüden geçerken, martılara yemekhaneden topladığım artık ekmekleri otobüsün camından fırlatıverdim.
Otobüsle gittiğimize hem üzülüyor hem seviniyordum. Çünkü yürürken okul tarafından bize verilen naylon yağmurluklar köprüden geçerken paraşüt gibi havalanıp başımıza geçer ve biz de bundan çok utanıp, gülüşürdük.
Kemal Paşa Caddesi’ne girdik. Uzunçarşı solumuzda kalıyordu, hepimiz çarşıda inmeye, gezinmeye can atıyorduk. Habib-i Neccar Camii’den sağa, *Sveyka Mahallesi’ne döndük. Havra’ya varmadan sağda Beseri’nin önünde duran otobüsümüzden heyecanla indik. Tonozlu girişten birkaç adım inerek soğukluk kısmına geçtik. Kümbetten, yaklaşık yirmi yedi ışık huzmesi içeriyi aydınlatıyordu.
Şehir merkezindeki üç kümbetli bu hamamı; Memlüklü Sultanı Baybars’ın Antakya’yı almasından sonra kız kardeşi olan Bi‘seri Bizans kalıntıları üzerine yaptırmış. Hamama girince kasada oturan sahibine isminin nereden geldiğini sordum. -Dedem, “Sırrı adında biri yaptırık. Zamanla, “Bay Sırrı”dan Beseri’ye dönüştü.” derdi. Diye cevaplayınca öğretmenimizin ve hamamcının anlatısı merakımı arttırdı. 700 yıl sonra burada olmamız çok heyecanlandırdı. Boyutlar arası gidip geldim. Bi’seri veya Bay Sırrı, ne fark eder ki!
Kızlar, hızlı hareket ettikçe öğretmenimiz arkadan bağırıyordu.
-Yavaş, yerler ıslak olabilir dikkatli olun! Siz de öğretmen olacaksınız, biraz adabına uygun davranın!
Sağda, tahtadan ızgara kapılı altı odacık, solda kapısız altı adet nişli seki, tam karşıda u şeklinde locaya benzeyen yedi basamakla çıkılan soyunma yerleri var. Hepimiz yerleşebildik bu kocaman hamama. Loca önündeki peştamalleri kurutmak için tahta ızgara iskelenin altındaki köz dolu mangalda ellerimizi ısıttık.
Herkes ayağına bir kapkap* geçirdi, “Soyunmalık” kısmındaki *Nişli Sekiye bir adımda çıkarak yaygısını serdi, bohçasını açtı ve kombinezonlarını giyerek ipek peştemallerini sardı. Hamamın içi, cıvıl cıvıl genç kız sesleri ile yankılanıyordu.
*Natıralar, hamama gelecek hali vakti yerinde kadınların bohçalarını öncesinden evlerinden alır, hamamda onlara yer ayrırlardı. Bu şekilde ayrılmış, misafirini bekleyen birkaç yer vardı. İçeriden gelen yüzü pancar gibi kızarmış saçına kına yakmış olan bir kadın, *”birke”nin çeşmesinden kana kana su içiyordu. Bu sekizgen dalma havuzu, hamamın, tam orta kısımda su dolu bir şekilde durur.
Ilıklık kısmına geçtiğimizde karşılıklı duvarlardaki oyuklarda iki türbe gördük. İki halvet, bir tuvalet ve iki eyvan vardı. “Sıcaklık” kısmında sağda üç, solda üç tane olan, tek *curunluk halvetlere doluştuk. Kalan kısmımız toplu yıkanılan curunlarda yer kaptılar.
Sağdaki halvetin birinde insan boyu derinliğinde Mikva ve Tevila törenleri için yapılmış suya batma- çıkma havuzu vardı. Bir gurup kadın, suya kâğıtlı şekerlerden attı. Bir kadını suya batırıp çıkardılar. Ve çevredekilere sordular.
-Şehettu, me şehettu? “Şahit misiniz, değil misiniz?”
-Ma şehedna. “Şahit değiliz!”
Tekrarlanan bu batma çıkma sonrası soru, üçüncü kez sorulduğunda:
-Şehedna! “şahidiz!” olumlu cevap ile tören sonlandı.
Musevi kadınların inancına göre; temizlendikten sonra suya batıp çıkmak; günahlarından arındırırmış, yeni doğan çocuklarını da bir tören eşliğinde burada vaftiz ederlermiş. Bu tören Mikva; evlilik öncesi arınma ritüeliymiş. İzlerken kadınlardan öğrenmiştim.
Hepimiz sırayla kendimizi ve birbirimizi yıkadıktan sonra elimizde taslar, ritim tutarak halvet odalarından çıktık;
“Hanım arabaya da binmiş/ Ahh yan yana yürür yan yana yürür. /Arabacı aşka da gelmiş./Atlara vurur”…
“Hali hali hal, meli meli mal /Hali hali meli meli mel.
İce şşihhad ala babil dar”….
“Bağdadın hamamları/ Yanıyor külhanları/ Ne acayip baş bağlar/ Antakya hanımları
Amman meleğim/ Nasıl edeyim/ Seko seko seko gel yanıma.
Bağdat Bağdat içinde/ Bağdat hamam içinde/ Şu Antakya kızları/ Naylon göynek içinde*
Amman meleğim/ Nasıl edeyim/ Seko seko seko gel yanıma.
Bağdat Bağdat içinde/ Bağdat hamam içinde/ Ben yârimi bilirim/ Yorgan döşek içinde
Amman meleğim/ Nasıl edeyim/ Seko seko seko gel yanıma.
“Kaynana kazan karası /Görüm helva tavası /İkisini Allah alası da/ Oğlu da bana kalası.
Helvacı helva /Şeker lokumlu helva/ Kendir tohumlu helva/Beğenmezsen hiç alma”…
Şarkıları eşliğinde herkes, oynadı, eğlendi. Göbek taşına terlemeye oturduk. Kümbette yoğunlaşan su buharı damlalara dönüşerek, oradan süzülen on dokuz ışık huzmesinin altında keselenen arkadaşlarımın üzerinden bir saatin tik takları gibi tıp tıp damladı.
Göbek taşında terleyemeyen iki kadın, sıcaklığa girişin tam karşısında küçük, mini, bir penceresi külhana bakan suyun ısıtıldığı odacığa geçip oradaki sekilerde terlemeyi bekliyordu.
Bu hamam, halk arasında “Bitli Beseri” olarak da anılır. Bunun nedeni, kışladaki erlerin tıpkı bizim gibi toplu olarak, erkekler gününde gelip burada yıkanmasıdır. İşte bu “Bitli Beseri” de yıkandıkça yıkanasımız geldi, “bitli, bitli!” diye şakalaştık, kendi aramızda.
Külhancının soğuyan suyu ısıtmasını bekleyen kadınlar eyvanda; portakal, greyfurt, sarmaiçi, carra çökeleği ve şişme halebi ekmeğiyle* karınlarını doyuruyorlardı. Bu sırada eyvanın önünde bir anne, elindeki akantüs* işlemeli gümüş tası, gözüne sabun kaçtığı için koşan çocuğunun kafasına indirdi. Taaakkk! Annenin sesi eklenince ortalık çınladı.
-Gel buraya dölüm, vallahi söz, sıcak su dökmeyicim, su kesik zaten.! *Kayme! Su ne zaman gelici?
Çocuğun erkek olduğunu gören eyvandaki kadınlar;
-Hanım hanııım! Kocanı da getirseydin bari… diye bağırdılar.
Tutulan curunların başındaki kadınlardan atışmalar, gürültüler, geliyordu.
Şakalaşa- kıkırdaya, menşefelerimizi almak için dışarıya çıktık. Soğuklukta eğlenen bir guruptan çığlık sesleri geliyordu.
“Ha haa Antakya köşe köşe
Ha haa içinde bellur şişe
Ha haa gelinimize göz değenin
İnşaallah iki gözü şişe. Lilililililiş!”
Nişli sekiye geldik. Yanda sıcak banyonun etkisiyle yanakları, cildi iyice kızarmış yaşlı bir kadın oturuyordu. Gümüş sırmalı *futasına sarınmış, soğuk portakalını yiyen teyzeye “bu bağırış nedir?” diye sordum;
-Antakyalı değil misin, kızım? Biz, gelin hamamında, mani okur *zılgıt çekeriz. Dedi.
Kalabalıktan bize doğru gelen, elinde *bahhur tası olan bir kadın, bizi tütsüledi.
“Konu gözü, komşu gözü
Tay gözü, tayfa gözü
Bize nazar değenin
Çatlasın patlasın iki gözü.”
Ve “Yıkanmadan sonra bereketler gelsin, kutlarım” anlamında, “Naimen!” diyerek tamamladı seramonisini.
*Güldanlıkla da hamamını tamamlamış teyzeye, gül suyu ikram etti. Teyze elini gülsuyu ile ovuşturup yüzüne sürerken bizi süzüyordu bir yandan.
Menşefelerimizi aldık, abdestimizi almak üzere içeri geçtik. Bizim curunun başında kaymeyle gelen yeni gelin ve kafilesini gördük…
Kayme bize, yandaki curunu göstererek
-Oraya geçin, dedi.
Sonra da kayme, gelini bir güzel yıkarken kaynanaya hitaben mani okudu.
“Ha ha il 3rus tal3a min il hhammam sehhriyye
Ha ha keffik mhhanna v khatmik bi yisva elf uv miyye
Ha ha tla3e yemmil 3ris uv hahila mhahiyye
Ha ha lebsiyya kımbazil zehriyye.” Liliiiiiiiiiiiş
Ha ha gelin hamamdan çıkıyormuş.
Ha ha avuç içi kınalı, yüzüğü bin ve yüz değer.
Ha ha damadın annesi çık ve gelinine ha ha oku
Ha ha (geline)çiçekli elbise giydir. Lilililiiiiş
Bu sırada gelinin kaynanası, su dolu curuna sütü ve gül yapraklarını ilave etti. Gelinin, evliliğinde mutlu olan bir yakını, curuna gümüş tası daldırıp zılgıtlar eşliğinde, gelinin sütlü banyosunu yaptırdı.
Kaymenin yanındaki bir kadın nedense beni izliyordu. Tam çıkacakken, kadının bana seslendiğini duydum;
“Kızım, ılıklıktan geçerken türbeye dua et!”
Ben de gelin kurnasına “Sıhhatler olsun” diyerek ılıklığa yöneldim. Duamı edip çıkarken o kadın ardıma yaklaşarak, dışarıdaki yaşlı hanımın beni, oğluna gelin almak istediğini, aileme “hataba”* göndereceğini söyledi.
Galiba bu vesileyle benim de aile hayatımın ilk adımı Bi’seri’de atılmış oldu. Mutluluk ve heyecan içinde kızların yanına koştum… Artık hayatımda Bi’seri Hamamı “Bitli Hamam” değil; belki de geleceğimin şekillendiği, benim de düğünüme hazırlanmak için geleceğim özel bir hamam.
*Menşefe: Kurulanmak için kullanılan havlu
*Sveyka: Çarşılar, Antakya’da mahalle adı
* Niş: Duvar içindeki oyuk
*Seki: Sedir biçiminde taştan oturmalık
*Çinçin: 1950 yılında Antakya’nın ilk toplu taşıma aracını hizmete sokan Abdulkerim ve Dr. Macit Çinçin’inin soyadı ile anılan toplu taşıma aracı. Otobüs
*Kapkap(Nalın): genellikle hamamda ve benzeri ıslak tabanlı yerlerde kullanılan, ağaçtan yapılmış, tabanı yüksekçe, üstü tasmalı, açık ayakkabı. Takunya
*Natıra: Hamama Hamam bohçalarını, evden alıp hamama taşıyan hamam çalışanı
*Birke (Burke, bürke): Havuz, gölcük, martı
*Curun: Hamam kurnası
*Halvet: Çarşı hamamlarında yıkanma odaları
*göynek: gömlek, kombinezon
*Eyvan: Üstü çoğunlukla tonozla örtülü, üç tarafı kapalı, bir tarafı tamamen açık mimarî birim
*sarmaiçi: Kısır *Kayme: Hamamda, yer gösterme ve kese işlerini yapan kişi
*Futa: Havlu
*bahhur: (Buhur) ateşe atılınca veya özel bir kap içerisinde yakılınca oluşan güzel kokulu dumanından faydalanılan madde veya tütsü
*Güldanlık: gül suyu serpmek için kullanılan geniş karınlı, uzun boyunlu, dar ağızlı bir kap
*carra çökeleği: Testiye basılan lor peyniri
*akantüs: Ayı pençesi; yoğun, kalın, silindirik ve dik çiçekli, dikenli, yüksek, otsu bitki
*zılgıt: beğendiğini, dili ağız içinde oynatarak sürekli bir ses çıkarma biçiminde belirtme, böyle bir ses çıkararak alkışlama.
*hataba: Evlenme işlerinde arabuluculuk yapan.