Orda bir köy var uzakta
Gitmesek de
Tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür…
Yıkılmış virane olmuş Meyistan Köyünü, Bağyakaya yönüne doğru giderken uzaktan bakınca her daim Ahmet Kutsi Tecer’e ait bu güzel şiirini hatırlarım. Görünce içim sızlar, hüzünlenirim. Oysa daha 40 yıl önce şirin mi şirin, yemyeşil bir köydü Meyistan. Bir zamanlar muhteşem mimarisiyle dikkat çeken bu köyde (mahalle) renkli bir yaşam vardı. Bir rivayete göre Meyistan, Rumların şarap ürettiği bir köymüş. ‘Meyistan adı oradan gelmektedir’ deniliyor ama araştırmalarıma göre bu adı buraya kimin verdiğini kesin olarak bulamadım. Ne acı değil mi? Yakın tarihimizi bile bilemiyoruz. Meyistan’nın belgeselini çeken ve bunu Bodrum Yakaköy – Dibeklihan da üç yıl önce gösterime sokan, yayımlayan sevgili arkadaşım Mehmet Uyargil’e de sordum; ‘’ Meyistan adı nereden geliyor, Rumların şarap ürettiği bir yermiş doğru mu?’’ diye. Verdiği cevap şu: ‘’ Bu bir söylenti ve doğruluğu yok. Mimar Ahmet İğdirligil evler konusunda uzman bir arkadaşımız, defalarca Meyistan’a gidip evleri inceledi. Tipik Rum mimarisi ya da Rum evleri ile ilgili herhangi bir benzerliğe rastlamadı. ‘’ Bu demektir ki Meyistan, bir Rum yerleşkesi değilmiş. Daha sonra bu köyde doğmuş, büyümüş ve göç sonrası Milas-Koru köyüne taşınmış Ali Dalar (86 yaşında) ile görüştüm; ‘’ Meyistan, İran-Horasan’da bir yerin adıymış, adını oradan almıştır.’’ dedi. Kafa karışıklığına sebep olduğu için araştırmalarıma devam etmeliydim. Yazılı kaynaklarda da bir bilgiye rastlamadım. Rahmetli Ünal Türkeş’in ve Zeki Eroğlu’nun kitaplarına baktım, bu konuda yazılı bir bilgi ve belge yoktu. Merak ettiğim bir bilgiye ulaşamamanın sancısını çekiyordum. Araştırmalarıma devam etmeliydim. Sözlü kaynaklardan elde ettiğim tüm bilgileri de buradan paylaşarak geleceğe ışık tutmalıydım. Bu konuda uzman olan kişilere de ulaşmalıydım. Sormalıydım. Son olarak sevgili arkadaşlarım Mehmet Uyargil ve Necati Celal Üçyıldız’ın tavsiyesi üzerine Sosyal Antropolog Hasan Harmancı ile görüştüm; ‘’ Horasan’da böyle bir yer yok, ben rastlamadım. Ancak evlerin bir kısmı Rum mimarisine benziyor ’’ dedi. Mey’in kelime anlamı, şarap demek. Meyis; tarlaları ayırmak için sürülen yer, sınır demekmiş. İstan; yerleşim yeri demek ve Farsça bir ek. Buradan yola çıkarsak Meyistan köyünün adı sizce ne olmalı? Ne olabilir? En yakın ihtimal yine geçmişte şarap üretimi yapılan bir yer adına çıkıyor. Meyistan adının nerede ve ne zaman verildiğini sonuçta bulamasam da tahminime göre Türkler tarafından verildi diye de düşünüyorum. Duyumumuza göre buraya Aydın Karıncalı Dağının eteklerinden gelen Türkmenlerin, Alevilerin yerleştiğini biliyoruz. Yatağan’ın tek Alevi köyü olarak kurulan, sonrada kaderine terk edilen köy, yaklaşık 160 yıllık geçmişin ardından ne yazık ki artık virane halde. Köy halkı, hayvancılık, kilim dokuma, zeytincilik ve odunculukla hayatlarını sürdürürlerdi. Hepsi de çok iyi insanlardı. Ayrıca geleneksel Türk yapı sanatının örneği olan evlerinin bahçe duvarları da renkli kayrak taşlarıyla süslü olup Osmanlı döneminden kalma güzel bir köydü. Genç nüfusun iş bulmak amacıyla şehir merkezlerine gitmesi, Termik Santralin yapımı ve köy yakınındaki göle kül barajı yapılması nedeniyle de köyden göç başlar. İş, aş, ekmek önemli. Bir kısmı yaklaşık 40 aile Yatağan merkeze, bir o kadarı Milas Koru Köyüne, bir kısmı da değişik yerlere dağılarak acı da olsa taşınırlar. Tabi arkalarında birçok anılarını ve arazilerini de bırakarak gittiler. Dalar, Akarsu, Kara, Karaer, Türk, Türkoğlu, Sert, Biçer ve Biçen ailesinden birçok dostum arkadaşım vardır. Onlarla halen daha görüşürüz. Umarım bu güzel köy, gelecekte restore edilerek aynen Şirince köyü örneği olduğu gibi turizme kazandırılır. Antik Karya yolu üzerindeki köy tamamen yok olmadan çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca köyde ‘’Kayıp Sultan Türbesi’’ bulunmaktadır. Kimdir bilinmez? Tahtacı Türkmenler buraya yerleşmezden önce bu türbe burada varmış. Bu bilgiyi bana Meyistan dan Yatağan’a göç eden Hasan Sert (72 yaşında) abimiz verdi. Ayrıca Meyistan köy adını, Yörük Türkmen Mestan adında bir çoban tarafından aldığını annesi oğluna küçüklüğünde söylemiş. ‘’Meyistan, 40 haneydi ve Kapubağ’a bağlı bir mahalleydik. Azamız vardı onun sayesinde işlerimiz yürürdü. Okula 2 km uzaklıkta Kapubağ köyüne yaya gider gelirdik. Dedelerimiz İran’ın Horasan Bölgesinden Anadolu’ya Toroslara gelmişler önce. Daha sonra konar göç yoluyla Nazilli Karıncalı Dağlarından buraya gelerek yerleşmişler. 1984 yılına kadar mutlu ve huzurlu bir yaşantımız vardı. 1984 yılında ekonomik nedenlerden dolayı köyümüzü terk etmek zorunda kaldık. Halen daha o civarda tarlalarımız, zeytinliklerimiz ve arazilerimiz vardır. Köyümüz çok güzeldi üç gün üç gece düğünlerimiz olurdu. O günleri özlemle anıyorum. Benim bildiklerim bu kadar.’’ Hasan Sert’te bu şekilde biliyor köyün adını…
Kayıp Sultan Türbesi için Hasan Harmancı ise şunları söyledi; ‘’ Gayb Sultan ifadesi zamanla bozuma uğradığı anlaşılıyor. Çünkü genel Alevi topluluklarda Gayb Erenler kavramı vardır ancak buradaki makamı bilgi kirliliğine uğrayarak ‘kayıp’ biçimine dönüşmüştür. Tahtacılar, çok kolay eren/ aziz yeri yaratırlar o nedenle kimliksel bir tanımda bulunmak çok zor. Tahtacı gülbank ve tercümanlarında gayb erenlere atıf vardır ve bir uhrevi ruhsal kimlik taşıyıcısı kişiler olarak görülürler. Bu yaklaşım bir bütün olarak Alevi toplumunda ortak unsurlar arasında yer almaktadır.’’
Köy, artık sessiz ve ıssız. Otların kapladığı yollar, canlı günlerin özlemiyle boynu bükük hüzünlü ve buruk. Bu sıcak yaz aylarında canlı olarak sadece çobanlar ve kaplumbağalar dolaşıyor.
Atalarımızdan bize miras kalmış bu kadim topraklar üzerinde sadece Meyistan köyü değil eşimin de doğup büyüdüğü antik Eskihisar- Stratonikeia, 10 km ötedeki Yeşilbağcılar (Gibye) ve Turgut-Lagina ‘da aynı şekilde göç olayını yaşayan köylerdir. İlçemizde birçok antik Karya kenti vardır. Stratonikeia, Lagina, Panamara, Wallarima ve Hillirama gibi. Karia bölgesi (Karya), kuzeyde Büyük Menderes ve güneyde Dalaman çayı arasında kalan coğrafi bölgeye verilen antik bir yerleşimin adıdır. Eskihisar- Sratonikeia antik kenti aynı zamanda ölümsüz aşkların yaşandığı ve gladyatörlerin yaşadığı şehirdir. Tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma İmparatorluk, Bizans, Beylikler, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerine ait yapı ve kent dokusunun birlikte görülebileceği bir yerdir. Buranın antik dönemden kalma ve adını şehre verilmiş mitolojik bir öyküsü vardır:
Stratonikeia, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Bu tarihte Suriye kralı 1. Selekus eşi Stratonikiea’yı oğlu Antiokhos’a vermiş, Antiokhos da önce üvey annesi sonra eşi olan Stratonikeia adına Stratonikeia kentini kurmuştur. Suriye kralı Seleukos’un oğlu Antiochos amansız bir hastalığa yakalanır. Civardaki doktorlar, hastalığa çare bulamazlar, imparator, aynı zamanda aile dostu olan Erasistratos’u, oğlunun tedavisi için Kos (İstanköy) Adasından çağırır. Erasistratos birkaç hafta boyunca yapmış olduğu muayenelerde hastalığa teşhis koyamaz. Bir gün Antiochos’u muaye ederken eli kalbinin üzerinde iken içeriye kralın yeni evlendiği karısı Stratonikeia girer. Bu sırada Antiochos’un kalp atışları hızlanır ve vücudundaki değişikliği Erasistratos fark eder ve durumu anlar. Ancak krala oğlunun yeni evlendiği Stratonikiea’ya aşık olduğunu nasıl anlatacağını düşünür ve çaresini bulur. Krala çıkarak oğlunuzun hastalığını buldum, oğlunuz benim karıma aşık olmuş der.
Kral çok şaşırır ve Erasistratos’a ‘’ biliyorsun, Antiochos benim tek oğlum ve varisim bu durumda umarım eşlerinden birini oğlumdan esirgemezsin’’ der. Bunun üzerine Erasistratos: ‘’Peki oğlun Antiohos benim eşime değil de yeni evlendiğin Stratonikeia’ya aşık olsaydı ne yapardın?’’ diye sorar. Bu soru üzerine kral: ‘’Ben hiç düşünmeden verirdim.’’ diye cevap verince, Erasistratos: ‘’ Bu halde sizin bana ihtiyacınız yok, oğlunuz yeni evlendiğiniz Stratonikeia’ya aşık artık aranızda bu olayı çözün’’ der. Kral çaresiz onları evlendirir. Stratonikeia adında bu şehri kurar.
Eskihisar köyü, 1952 yılındaki depremden sonra 1 km kuzeybatıya, civardaki kömür ocaklarının 1982’de işletmeye açılmasıyla da büyük bir çoğunluk 2 km daha batıya Saraçbaşı’na nakledildiğinden, antik kentin üzerinde bir yerleşim yoktur. Bu dönemde köyden 50 hane Çanakkale- Gökçeada’ya kendi istekleriyle göç ettiler. Köylünün elinden birçok arazi ve zeytinlik yok pahasına satın alınarak istimlak edildi. Köylü çok zor durumda kaldı. Kendilerine verilen parayla şehirden ev alamadıkları gibi Saraçbaşı’nda verilen arsaların üzerine acil olarak derme çatma dam türü evler yaptılar. Birçoğu gözyaşları içinde arkalarında bıraktıkları akraba, komşu ve köylüleriyle vedalaşarak yürekleri dağlı, acılı ve buruk bir şekilde başka illere gittiler. Acı, sanki bu topraklara has bir durumdu. Kolay mı insanın sevdiğinden, yurdundan ayrı kalması? Çileli yaşamları nedense bir türlü bitmiyordu. Bu kez depremden sonra birde kömür madeni kaderleri oldu. İnsanlar sevdiklerinden ayrı kalıyorlardı. Eskihisar, Meyistan köyü gibi terk edilen bir köy olmadı. Göç eden, daha doğrusu göç ettirilen bir köy oldu. Eskihisar köylüleri, hep beraber bir araya gelerek kömür madeni dışında ellerinde azda olsa kalan arazi ve zeytinlikleri için yakın bölgelere taşındılar. Yeniden köylerini kurdular ve Eskihisar adını gururla yaşatıyorlar. Köylüler, şu an yaşamlarını Eskihisar köyü adıyla devam ediyorlar. Meyistan, adı ise gönüllerden silinmedi ama tabelada kayboldu gitti, şimdilik silindi. Canım Meyistan ne güzel bir köydün sen! Adını bile özledik.