Tuhaf ve Güzel Bir Kadının Portresi
Her kadın güzeldir, derler. Bazıları kanar da bu söze, ben kanmam. Her kadın güzel değildir, tıpkı her insanın iyi olmadığı gibi. Güzellik de iyilik de genellikle doğuştan gelen fakat zamanla ve yaşanmışlıklarla şekillenen niteliklerdir. Leyla Erbil’in ilk gençlik fotoğraflarından, 80’li yaşlardaki fotoğraflarına kadar bir bakınız her birinde gözleri ışıl ışıl parlayan, aydınlık çehreli, güler yüzlü bir kadınla karşılaşacaksınız.
İnanıyorum ki kişilerin suretleri asıllarının aynasıdır. Bir insanın ruhu -yani canı- beden kabına sığar, surete bakan onun içindeki aslı da görebilir. Leyla Erbil’in canı da -tıpkı yaşamış ve yaşayacak olan hepimiz gibi- tam 82 yıl beden kabına sığdı. 19 Temmuz 2013 Cuma günü güzel canı güzel tenini terk etti. Yunus Emre “Ölen ceset imiş âşıklar ölmez,” demiyor muydu?
Tuhaflık görece bir kavramdır. Güzellik de öyledir gerçi. Tuhaf birçok yönüyle garip sözcüğünü karşılar niteliktedir. Genele benzemeyen, özel birtakım nitelikleri üzerinde taşıyan, algılandığında ya da duyumsandığında şaşırtan demektir. Leyla Erbil kendisi ile tuhaf sıfatı arasında bir bağ kurulmasından rahatsız olmamakta, aksine bu sıfatı benimsemekteydi. Peki, neden tuhaf bir kadındı o? Birçok hemcinsinin kederlenmediklerine kederlendiğinden, onların kendilerine dert edindiklerini gönlünün kıyılarına uğratmadığından, görünüşte ve özünde bambaşka renkler, ışıklar ve kokular taşıdığından tuhaftı bana kalırsa. Keşke biz de onca olsaydık.
Elli yıllık yazarlık macerasında kendine özgülükleri olan bir yazardı Leyla Erbil. Dilin sözcük ve söyleyiş kuralları ile oynamaktan çekinmiyordu. Cesaret en çok dürüstlerin ve güçlü olanların harcıdır. Karakterce zayıf olanlar, acizler ve güçsüzler aynı zamanda korkaktır. Leyla Erbil sağlam bir kalem olduğundan bazı alışılmış söyleyişleri değiştirip yerine alternatiflerini getirebilmiştir. Bu nedenle olsa gerek nicelik bakımından fazlaca sayılmayacak eserlerin yazarı olsa da kendisinden edebiyatımızın önemli bir ismi olarak söz ettirmiştir.
Leyla Erbil, ummaktan vazgeçmiş, belki de bu tehlikeli duyguya hiç mi hiç kapılmamış, sağlam duruşlu bir aydındı. Birilerinden bazı çıkarlar talep etmek kişinin kalbinden ve aklından tutun da gözlerine kadar yansıyan ışık karartıcı bir haldir. Yazarlar için çıkar peşinde koşmak genellikle ödül arzularıyla eş anlamlıdır. Oysa özgür kalmak isteyen sanatçılar için ödül, ün ve şan derdine düşmek yıpratıcı hatta öldürücü bir tuzaktır. Bu anlamda Leyla Erbil kendisinden sonra gelenlere olumlu örnek oluşturmuştur. Unutmamalıyız ki her sanatçı kendisinden öncekilerin izlerine ister istemez bakmak ve basmak zorundadır.
Dile egemen bir yazardı Leyla Erbil. Dil eğer şairlerin ve yazarların bineği olarak değerlendirilecek olursa usta yazar veya şair odur ki eyerine kurulduğu dile egemen olur. Dili, onu alıp olmadık yerlere götürmez. Aksine o, dilini tatlı tatlı mahmuzlayıp kendi keşfettiği yerlere götürür. Okurun işi ise bu muhteşem yolculuğa ktılmaktır. Leyla Erbil, yazarlık serüveninin her aşamasında anadilinin çehresini değiştirip güzelleştirmeyi, yazıyla ilgili kendi kurallarını oluşturmayı başarmıştır kuşkusuz.
Leyla Erbil’in kaleme aldığı eserler daima tartışma konusu olmuştur. Onun eserlerindeki bu hareketlilik sanatın durağanlıktan uzak durma ilkesine ne de hoş uymaktadır. Sık aralıklarla kitap yayımlamasa da o, her eseriyle farklılık oluşturmuş, böylelikle okurun algılarını zinde tutmuştur. Yenilik arayan, edebi deneyler gerçekleştirmekten çekinmeyen Leyla Erbil, bu tavrı ve tarzıyla egemen güçlerin eziciliği ile mücadele etmiştir. Bağlı bulunduğu topluma ve bütünüyle insanlığa karşı sorumluluk sahibi bir yazardı zira o.
Yazarların ve şairlerin, aslında bütün sanatçıların birer meselesi olmalı. Üstelik sanatçıların meseleleri kişisel çıkarlarını ya da benlik hırslarını kaşımakla değil, insan soyuna yararı olan işlerle ilgili olmalı. Leyla Erbil son günlerine kadar yaşadığı toplumun siyasal, kültürel sorunlarından kendisini soyutlamamıştır. Kurguladığı kahramanlar da onun gibi toplumsal duyarlılığa sahip karakterlerdir. Son romanı Üç Başlı Ejderha’da dahi yazar gözlerini yaşadığı coğrafyanın insanından ayırmamıştır.
“Ben sadece sesli düşünüyorum, yazarak.” diyen Leyla Erbil yazmak eyleminin düşünmek eylemiyle kardeşliğine atıfta bulunuyordu. Düşünmek yanmak demek olsa da, düşüncelerini dile getirmek bazı eleştiri oklarını üzerine çekme riskiyle bir arada yaşamayı göze almak olsa da yazar olma sorumluluk ve bilinci bunu gerektirmektedir. Leyla Erbil ilk kitabını 1960 yılında yayımlamıştır. O yazdığı sürece değişen bir ülke, değişen bir dünya, değişen insan manzaraları söz konusudur. Bununla birlikte eleştirmenlerin ve okuyucuların nezdinde önemini ve kıymetini yitirmemiştir.
Ona göre yazar kendisinden ve başkalarından eşit derecede bir uzaklığa varıncaya kadar ilerlemeliydi. Yaratıcı yazar çok sesli düşünmekten, çok sesli duyumsamaktan, çok sesli yazmaktan ilhamını almaktadır. Tabularla arası iyi olmayan Leyla Erbil farklı anlatım özellikleriyle, sorgulayan ve araştıran yönüyle sıra dışı okura hitap etmeyi başarmıştır. Leyla Erbil’in okurları da kendisi gibi kuşkucu, kolay kabul etmekten uzak, kendisi ve başkalarıyla yüzleşmekten çekinmeyen kişilerdir. Bu anlamda Leyla Erbil içe dönük değil dışa vurumcu bir kalemdir. Okurları da en az onun kadar cesur kimselerdir. Acı çeke çeke durmayan, ilerleyen ve hareket eden insanlarladır onun işi.
Dış dünyaya ve insanlığın genel içler acısı durumuna bir bakınız. Ne kadar çok ibretlik durumla karşılaşacaksınız. Leyla Erbil gözlemlediklerine karşı derin bir bakışı tercih eden yazarlardandı. Onun eserlerinde satır aralarından sızan ironi işte bu tercihin bir ürünüdür. Eski Sevgili, Tuhaf Bir Kadın, Bir Kötülük Denemesi, Cüce onun ironi dilinden payını alan eserlerdir. İronisiz eleştiri söz konusu olamayacağına göre, toplumda eleştirilecek sayısız yan bulunduğuna göre yazarın eleştirel karakteri gördüğü bütün saçma sapanlıklara karşı duruş sergileyecektir.
Erbil, genel olarak devrimci bir yazardır. Onun edebiyat ve sanat görüşü bütün dar kalıplara, faşizan ve kapitalist düsturlara karşı durma temeline oturmaktadır. İktidarın her türlü baskısını ve bu baskının bütün araçlarını reddetmektedir. Nietzscehe, Freud tarzı düşünmek olanca yazar duyarlılığıyla gözlemlediği olumsuzluklara karşı direnç göstermek onun üslubunu şekillendiren en önemli yön olmuştur. Toplum bazen korkunç bir canavar edasıyla muamele eder bireylere, Leyla Erbil eserlerinde işte onun bu saldırgan ve kuşatmacı yüzünü deşifre etmiştir. Yazarın içsel dinamikleri kendi derdiyle hemhal olmayı önerse de üst benliği ve yazarlık iradesi başkalarının dertleriyle hemhal olmayı öne çıkarmaktadır. Leyla Erbil’in yazdıklarında bu ayrıntı sürekli kendisini hissettirmektedir.
Geri kalmış ya da az gelişmiş ülkelerde birey olmak ne kadar zor bir durumsa kadın olmak, sayısız kereler daha zor bir durumdur. Leyla Erbil bir yazar olarak kadınların aile ve toplum içindeki problemlerini de kendisine dert edinmişti. Onun eserlerinde ağlayan, incinmiş, yaşadıklarına karşı sadece seyirci görevini üstelenen kadınların değil; güç sahibi, entelektüel algı seviyesine ulaşmış kadınların ağırlıkta oluşu yazarın toplumdaki yaygın kadın tipine bir türlü karşı duruşudur.
Leyla Erbil bütün güzelliği ve tuhaflığı ile aramızdan ayrıldı. Onunla aynı ülkenin havasını teneffüs eden bizlere ise eserlerinde gözlerimizin önüne serdiği portreyi seyir kaldı. Layıkıyla seyretmek, görebilmek, anlayabilmek ve anlatabilmek dileklerimle…
Hatice Eğilmez Kaya