Kulenin Fısıltısını İşitmek
Kule deyip geçmeyin sakın.
Her kulenin bize söyleyecekleri var. Her kulenin gizemi, her kulenin sakladıkları, her kulenin kendine has bir fısıltısı var.
İnan, Kız Kulesi’nin fısıltısını ilk defa bir İstanbul fotoğrafında işitti. Masmavi bir göğün altında, sırma renkli sularda akşam oluyordu. Annesine sordu,
“Burası neresi?”
“Üsküdar Kız Kulesi.” dedi annesi.
Gözlerini kapattı İnan. İstanbul’u hayal etti. Önceden hiç gitmediği rüya şehre git- meyi, bu şehrin o albenili sahilinde yürümeyi, Kız Kulesi’ni karşıdan izlemeyi düşle- di. Hayal kurmayı ne kadar da çok seviyordu. Kulaklarına bahar rüzgârında yayılan kuş seslerine benzeyen bir ses doldu. Genç bir kız ince, tatlı sesiyle şarkı söylüyordu sanki. İnan bu şarkıyı önceden hiç dinlemediğinden emindi.
“Yaz tatilinde İstanbul’a gidelim mi anneciğim?” “Gideriz elbette.”
“Ben Üsküdar’ı görmek, Kız Kulesi’ne daha yakından bakmak istiyorum. Orada bir kız mı oturuyor? Sesi güzel mi acaba? Şarkı söyler mi bize?”
“Hayır İnan. Kulede kız yok. Adı öyle anılıyor. Bir de efsanesi var fakat ben bu ef- saneyi tam olarak bilmiyorum.”
“Efsane ne demek ki?”
“Haklısın oğlum. Küçücüksün, nereden bileceksin efsanenin ne olduğunu. Masa- la benzer efsaneler. Onlarda da tıpkı masallardaki gibi inanılması güç olaylar anlatı- lır.”
“Keloğlan masalları gibi mi?”
“Evet. Keloğlan masalları gibi, ya da Kül Kedisi, Pamuk Prenses gibi…”
İnan, bu masalların hepsini önce annesinden dinlemişti, daha sonra da okuma yazmayı öğrenince kendisi okumuştu.
Önceleri masallarda anlatılanların gerçek olduğunu zannederdi. Geceleri uykuya geçerken onların düşle gerçek arasındaki dünyalarında gezinirdi. Yaşı büyüdükçe masalların hayal ürünü olduklarını anlamıştı. Yine de bir insanın hayal dünyasının geniş olması ne güzeldi.
Peki efsane neydi?
“Efsanelerin de ilk söyleyenleri belli değildir. Kim hayal etti, kim anlattı, kim din- ledi ve o kimlere anlattı? Bunların hiçbiri bilinmez. Halkın ortak ürünüdür masal ve efsaneler.”
“Peki ne farkı var efsanelerin masallardan?”
“Efsaneler masallar kadar uzun değildir. Ve en önemlisi de kendilerine inanma- mızı isterler.”
“Kendilerine inanmamızı mı isterler?”
“Evet… Ne kadar inanılmaz olsalar da efsanelerin böylesi ilginç bir istekleri var- dır.”
“Ben Keloğlan’ın yaşadığını düşünmüşümdür hep.” “Çocuklar masallara inanırlar.”
“Efsanelere?” “Efsanelere de inanırlar.”
İnan da bir çocuktu. Masalları ve masallardaki buğulu dünyayı çok seven yumu- şacık bir kalbi vardı. Fakat artık masalların gerçek olmadıklarını bir parça anlamıştı. Efsaneler gerçek miydi acaba? Adını yeni öğrendiği için onlarla ilgili ne düşüneceği- ni bilemiyordu. Zaten onlar da gerçek olup olmadıkları konusunda kararsızdı. Seçi- mi dinleyenlere bırakıyorlardı.
Çok güzel bir kız hayal etti İnan. Saçları altın sarısı, gözleri yemyeşil, gülüşü gün- düz kadar aydınlık, beyaz tenli, usul boylu bir kızdı onun kafasında canlandırdığı kız. Adını veremedi, hangi milletten olduğunu da kararlaştıramadı. Yaşı on beş ol- malıydı.
Prensesti o mutlaka. Sabahın erken saatlerinde Kız Kulesi’nin üzerinden ışıltılı suları seyrederdi. Geceleri de ay ışığının sularla dansını kaçırmazdı.
Kayığa binip karşı sahillere gittiği de oluyor muydu acaba? Yoksa kuleden çıkma- sı yasak mıydı?
Kuleler yalnızlık duygusunu hatırlatmazlar mı? Bu güzel kız da kendisini yalnız hissediyor muydu? Belki de bir oyun arkadaşı vardı. Ya da kulenin tenhalığını onun- la paylaşan birkaç kişi…
“Bence o kız çok güzeldi anne.” dedi birdenbire İnan. “Hangi kız?”
“Ne çabuk unuttun anne? Hani şu, kuledeki kız.” Genç kadının yüzüne iyimser bir gülücük yerleşti. “A evet, evet. Güzeldir kesinlikle.”
“O bir prensesti bence. Çok kibar ve asil bir prenses.”
“Asalet kalpten gelir, davranışlarda gizlenir. Bir kralın kızı kadar bir oduncunun kızı da asil olabilir.”
“Oduncu kızı mı? Olabilir, belki de bir oduncunun kızıydı.” “Kıymetli olduğu kesin. Kulede korunduğuna göre.”
Annesinin son sözü İnan’ın çok hoşuna gitmişti. Efsanedeki kız kıymetliydi de- mek. Tıpkı korsan filmlerinde bulunmaya çalışılan hazineler gibi.
“Kıymetli olduğuna göre seviliyordur da…”
“Canım oğlum sevildiği için kıymetlidir desek daha doğru. Her çocuk anne baba- sı için kıymetlidir.”
Her çocuk mu? İnan’ın aklına sokakta mendil satan çocuklar geldi. Sonra otobüs- te annesi tarafından sürekli azarlanan o iri ela gözlü kızı hatırladı. “Bu kadın onun üvey annesi mi acaba?” diye düşünmüştü ister istemez.
Hansel ve Gratel’i yapayalnız ormana gönderen kadın kadar kötü gözükmüştü kü- çük kızın annesi ona. Oysa kendi annesi öyle miydi? Melekler gibi iyiydi onun anne- si. Hiç mi hiç bağırmaz, kalbini kırmazdı…
Bazen büyükler de çocuklar gibi yalın düşünüyorlardı. İnan annesinin ılık bir ba- har sabahını anımsatan yüzüne baktı. Hiçbir şey demedi.
Annesi önemli bir şey hatırlamışçasına,
“İnan yavrum! Efsanelerin masallardan bir farkı daha var. Masallar hep iyi sonla biter. Oysa efsaneler öyle değildir. Kötü sonla bitebilirler.” dedi.
İşte o zaman İnan’ın minicik kalbi kederle irkildi. Kuledeki kız için endişelenmişti.
Hatice Eğilmez Kaya
Sevgili Kız Kulesi’nden
https://www.akdoganyayinevi.com/kitaplar/sevgili-kiz-kulesi/
11