Saf Şiir Bağlamında Cahit Sıtkı Tarancı
Şairleri büyük ve kalıcı kılan şiirleridir. Cahit Sıtkı Tarancı edebiyatımızda bütün kesimler tarafından sevilen böylesi şairlerdendir. O, gücünü sağlam dizelerinden ve kendine özgü söyleyişinden alır. Peki nedir ondaki kendine özgü söyleyiş. Cahit Sıtkı Tarancı her şeyden önce naif bir şairdir. Sözünü incecik bir imbikten geçirmeden söylemez. 1910 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen şair, yirminci yüzyılın çağ yangınından kendi payını fazlasıyla almıştır. Çökmekte olan köklü bir devletin son yıllarında doğmuş, henüz bebek sayılabileceği yıllarda 1. Dünya Savaşını, otuzlu yaşlarında 2. Dünya Savaşını yaşamıştır. İçinde yaşadığı toplumun yoksulluk ve yıkımla yoğruluşuna tanıklık etmiştir. Aynı zamanda aydınlık bir cumhuriyetin ilk çocuklarındandır. Tüm bu zıtlıklar hem karakterinin hem de sanat anlayışının şekillenmesinde etkin rol oynamıştır.
Sembolist bir şairdir ve Saf Şiir anlayışını benimsemiştir Cahit Sıtkı Tarancı. Yaşadığı çağa şahsına özgü verdiği bir tepkidir onun bu tercihi. Tarancı da Ahmet Haşim gibi “sanat şahsi ve muhteremdir” diye düşünür. Ona göre şiir öyle yüce bir makamdadır ki herhangi bir ideolojiye veya davaya araç olamayacak kadar değerlidir.
Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’nde dört yıl eğitim görmesi Cahit Sıtkı’nın ileri derecede Fransızca öğrenmesini sağlamıştır. Galatasaray Lisesi’nde ise Fransızcasını ilerletmiş, Baudlaıre, Mallarme ve Rimbaud’u Fransızca asıllarından okumuştur. Saf Şiir taraftarı olan bu şairlerin şiir görüşlerini tahlil etmiştir. Daha sonra Fransa’ya öğrenim için gittiğinde konuya daha yakından hâkim olmuş, bu şairleri oldukça iyi düzeyde anlamıştır. Galatasaray Lisesinde tanışıp ömür boyu yakın arkadaşı olan Ziya Osman Saba ile şiir söyleşileri şairliğinin biçimlenmesinde etkili olmuştur.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiir anlayışında etkin rol alan Saf Şiir eğilimi Türk edebiyatında Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle başlar. Bu makale Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.
Saf Şiir anlayışının genel özellikleri şöyle sıralanabilir: Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü özel bir imge düzeni oluştururlar. Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insan birikimini dile getirirler. Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar. Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir. Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğun biçimde işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.
Edebiyatımızda “Otuz Beş Yaş Şairi” ve “Ölüm Şairi” olarak anılan Cahit Sıtkı Tarancı politize olmamış, evrensel bir söyleyişi yakalayabilmiştir. Bakınız “Gün Eksilmesin Penceremden” şiirinde insanlığın ortak sevdası olan yaşama sevincini tüm ulusların ve toplumların adına nasıl dile getiriyor?
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
İçe dönük bir şairdir Cahit Sıtkı. Öyle sessizdir ki dizelerinde attığı çığlıklar duyulmaz, naif karakteri çoğu kez yapayalnız bırakır onu. Kendisini Ahmet Haşim gibi çirkin bulur, gençliğinde hiç kız arkadaş edinemez, yalnızlığı günden güne katlanır. Kırılgan, ürpertili ve tedirgindir; şiirindeki derinlik mayasını işte bu karakter özelliklerinden alır. Tarancı’nın şiirlerinde tanık olunan çağ nazik ve incinmiş bir bakış açısı ile yansıtılır. Şiirin kutsiyetine inandığından olsa gerek hiçbir ideolojik görüşe ne ruhunu ne de dizelerini yaklaştırmaz. Yolculuğu sürekli içe doğrudur, şiir içte gezdirilen bir aynadır da ona göre. “Memleket İsterim” şiirinde sosyal bir duruş sergilerken bile asla politik değildir.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Yalnızlık teması Cahit Sıtkı’nın şiirlerinin ağırlıklı temalarından birisidir. Yalnızlık onda bir haykırış gibidir. İnsanlardan kaçış, yalnızlık ve ölüm temalarını sıkça işleyen şairin şiirlerinde insanların duyarsızlığından yakınma söz konusudur. Romantizmin ve sembolizmin etkisiyle hayatın güzelliğini duygulu ve akıcı bir söyleyişle dile getirmiştir. Ölüm, hayat, mazi, bugün gibi zıtlıklarla beslenen şiirinde karamsar bir bakış açısı olsa da onun yaşama sevincine yönelen bir sanatçı olduğu söylenebilir.
Mademki vakit akşam,
Madem ne evim barkım,
Ne de bir tek aşinam,
Açılsın gizli sofram,
Gelsin kadehte rakım,
Dostum, neşem ve şarkım!
Mademki vakit akşam!
Saf Şiir akımının etkisi ile ‘sanat için sanat’ ilkesine bağlı kalan Cahit Sıtkı açık ve sade bir üslup sahibidir, dizelerinde etkin bir mecazlı söyleyiş hâkimdir buna rağmen kolay anlaşılır anlamlar üretmiştir. Şiirlerinde kapalı sembollere karşı olmuş, mecazlarında ve sembollerinde kolay anlaşılır olmaya özen göstermiştir. Onun dizelerinin geniş kitlelere ve uzun zamanlara hitap edebilmesinin en önemli nedenlerinden birisi de kendine özgü ve duru bir söyleyiş geliştirebilmiş olmasıdır.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Cahit Sıtkı’nın dizelerinde yitik aşklar, mutluluk ifade eden sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi belirgin temalardır. Ölüm teması da dâhil olmak üzere kişisel konularda kalem oynatan şairin şiirlerinde hayal ve masal da bir hayli yer tutmaktadır. Diğer sembolist şairler gibi ben merkezli şiirler yazan şair sık sık ölüm korkusu ile karşımıza çıkar:
Ölmek varsa günün birinde gayri
Göz nuru, el emeği, alın teri
Yaşadığım iyi kötü günleri
Değişmem hiçbir cennet masalına.
Şiirlerine seçtiği temalarda toplumsal bir kaygı taşımayan, kendi duygulanışlarını dile getiren şair; dünyanın debdebesine, toplumsal hayatın gelgitlerine ayak uyduramayacak kadar içli ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Çocukluk yıllarına, anne kucağına özlem duyması insanların hodbinliğinden kaçışın yansımasıdır. Kendi içselliğinde ve kendi limanında huzurlu olan Cahit Sıtkı Tarancı hayatı acılarla dolu bulur. Geç yaşa kadar müzmin bekâr olarak yaşar, gerçekleştirdiği mutlu evlilikten kısa bir süre sonra vefat eder. Bu nedenle onun şiirlerinde hüznün gölgesi daima mevcuttur. Anne Ne Yaptın isimli şiiri tüm bu hüznün ve kaçışın özeti niteliğindedir. Yazımızı bu şiirle sonlandıralım öyleyse:
Anne Ne Yaptın?
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Sende istemiyordum ne tacı ne sarayı;
Karnında yaşıyordum, kâfiydi saadetim
Bir kere doğurdunsa, sonra niçin büyüttün?
Kundakta, beşikte de bir zahmetim mi vardı?
Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün?
Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı.
Sütünden tatlı mıdır, anne, sanki bu hayat?
Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi?
El aç, yalvar gündüze, geceye boyun uzat.
Bu uğurda bir ömür çürütme değer mi!
Karnında yaşıyordum, kâfiydi saadetim!
Anne istemiyordum ne tacı, ne sarayı!
Anne, karnında fazla yaramazlık mı ettim!
Anne, sana kim dedi yavrunu doğurmayı?