“DENGESİ BOZULMAYACAK ADAM”
“Her okur şiirden bir şeyler umar, aradığını bulur da, çünkü aradığı şey zaten kendi içindedir”[1]
İşin doğrusu bu yazıya başlamadan önce Turgut Uyar’ın sadece şiir tadı alarak okuduğum ve hayran kaldığım hatta şu saniye bile çok beğendiğim “Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir”i birazdan yazacaklarım kadar eleştireceğim aklımın ucuna gelmezdi. Elbette İkinci Yeni akımına yönelik çok ağır eleştirilerin farkındaydım ama yine de güzel şiir her zaman güzeldir diyordum ve Turgut Uyar’ın muhteşem diline şiirden başka bir gözle bakmıyordum.
Turgut Uyar
(04 Ağustos 1927-22 Ağustos 1985)
TEL CAMBAZININ TEL ÜSTÜNDEKİ DURUMUNU ANLATIR ŞİİRDİR*
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
*Turgut Uyar, Büyük Saat (Toplu Şiirler), Can yayınları, İstanbul, 1984, s.68
Bu şiirde, onu beğenen hemen herkes gibi kendimden bir şeyler buluyor ve tam da beni ya da insanı anlatmış dediğim satırları hayran hayran okuyordum.
Sanırım Ekşi Sözlük’te gözüme çarpmıştı “dengesi bozulmayacak adam” sözü… Turgut Uyar’ın bu şiirinden yola çıkarak böyle diyordu sözlük yazarlarından birisi. Şu anda bu kaynağı bulamadım ama o zaman çok hoşuma gitmişti bu başlık. Espri mi yaptığı yoksa ciddi mi olduğu anlaşılmıyordu yazanın ama her nedense espri yaptığı gibi bir düşünceye kapılmıştım.
Şu anda ise hala yüzde yüz net olmasam da en aklıma yatan fikre ulaştım diye düşünüyorum bu şiir hakkında.
“Tel Cambazı”
Bir dönem tüm dünyada gözde olan sirklerin en heyecanlı gösterilerinden biri muhtemelen tel üzerinde yürüyen cambazlar tarafından yapılırdı. Televizyonun ülkemize yeni yeni girdiği dönemlerde de izleme şansı bulmuşuzdur pek çoğumuz bu tür gösterileri. Cambaz telin üstünde yürümeye başladığı anda dramatik olan bir müzik tehlikeli adımlara eşlik eder, o adımlar ne zaman düşme riski taşıyan boyutlara ulaşırsa izleyen herkes nefesini tutar, tehlike geçtiği anda ise büyük alkışlar kopardı. Tel cambazına milyonlar hem acırdı hem de müthiş saygı duyardı, milyonların yüreği onunla atar, en büyük alkışı her zaman o alırdı. Çünkü tel cambazı her ne amaçla yapıyor olursa olsun bir kahramandı. Gerçekten de dengesi bozulmayacak adamdı.
Turgut Uyar’ın çok şey anlatan şiirinde de en çok dikkatimi çeken şeylerden biri ilk okuduğumdan bu yana işte bu “tel cambazı” benzetmesi oldu. Üstelik Turgut Uyar sadece bu şiirinde değil, başka bir şiirinde[2] de yine tel cambazını konu almıştı. Şiirlerine iki kez konu olduğuna göre hakkında uzun uzun düşünmüştü mutlaka. Düşünmüştü mutlaka çünkü en önce kendini anlatıyordu.
Peki Turgut Uyar bir tel cambazı mıydı, cambazsa gerçekten tel üstünde miydi, yoksa tel üstünde olmayan bir cambaz mıydı? Yoksa ikisi de mi doğru değildi? Elbette kendisine inanmaktan başka bir seçeneğimiz yok.
Peki tel cambazının tel üstündeki durumu nasıl olabilirdi? Bir kere her şeyden önce bu derece tehlikeli bir eylemi gerçekleştiren kişinin günlük hatta anlık psikolojisinin çok sağlam olması gerekirdi. Bir insan kendisi için çok da kolay gibi görünse de telde yürürken kafasına takılacak en küçük bir olumsuz şey pekâlâ düşmesine yol açabilirdi.
O yüzden çok zordur telde cambazlık yapmak.
İşi gerçekten telde yürümek olan bir adamın amacı az çok anlaşılır. Hayat şartlarından toplum içindeki saygınlığına değin birçok gerekçe sayabiliriz bu işi neden yaptığı hakkında. Bir şiirin içinde hatta isminde geçiyorsa da neye benzetildiğini, benzetmenin ve amacın nasıl olduğunu anlamaya çalışırız.
Turgut Uyar’ın amacı insanlara yukardan bakmak ve gözlemlemek ise tel cambazı doğru bir seçim olamazdı. Zira tel üstünde yürürken aşağıda kendisini izleyen hatta muhtemelen düşmesini bekleyen kimselerin de olduğu bir kalabalığı doğru dürüst ayırt edemeyecekti her şeyden önce.
Öte yandan Turgut Uyar’ın amacı insanlara nasıl tepeden baktığını göstermek olsa allarına al, morlarına mor demez, tanrılarına da şiirlerine de sessiz kalmaz ve pek çok kez yaptığı gibi acımasızca eleştirirdi.
O halde neden tel cambazı yaptı kendini?
İki seçenek bulabildim sadece ve ilkini kolayca eledim.
- Dengesinin bozulmaması gerektiği kadar önemli bir iş yapmaktadır ve bu işin şiir olduğu açıktır ama Turgut Uyar bütün iyi hatta çok iyi şairliğine rağmen Türk şiirinde çığır açmış bir şair değildir. O halde bu seçeneği kabul edemeyiz.
- Hiç rahat değildir, sıkıntılıdır -ki bunu hep söylemiştir-, gerçekleri de epeyce değişmiştir, pek çok sorunları vardır ve bu yüzden başka sorun istemez.
Ama bunun için bir algı yaratmalıdır.
Sanki Turgut Uyar bir sandalyeye oturtulmuş ve sağlı sollu onu eleştirenlere, hatta ve hatta bütün bir topluma yanıt vermeye çalışmaktadır. Bu yüzden bir tel cambazının tel üstündeki hali kadar rahatsızdır, sıkıntılıdır. Verdiği yanıtlar sadece kendi kokan, sadece “ben”in vereceği yanıtlardır…
Bu şiir Turgut Uyar’ın hem savunması niteliğindedir hem de direnişi… Ama bu öyle bir savunma ve direniştir ki, bir yandan özeleştiri vermekte ama kendisini sorgulayanların hiçbirini de gerçek anlamda haklı bulmamaktadır. Hatta hepsine telin üstündeki cambazın kendisini seyredenlere baktığı gibi yukarıdan bakmaktadır. Evet özeleştiri verir. “Aşkım da değişebilir gerçeklerim de” der. Cımbızla çekilip alınsa hiç kimsenin en küçük bir itirazının olamayacağı, başta sona insani, baştan sona samimi bir savunmadır bu. Aşkının değişmesi onu eleştirenlerin hiçbirini ilgilendirmez elbette. Hatta gerçeklerinin değişmesi de kimseyi ilgilendirmeyebilir ama o gerçekler herhangi birinin gerçekleri değil de İkinci Yeni gibi çok tartışılan bir akımın ilk akla gelen isimlerinden birinin gerçekleriyse, dahası o değişen gerçekler çok da kişinin dengesini bozmuşsa o zaman işin rengi de pekâlâ değişir.
İşte o zaman Turgut Uyar’ın “dengemi bozmayınız” sözü haksız bir talep olarak görülebilir…
İşte o zaman herkes o “gizli” bilgiyi merak eder!
Bir insanın hele ki bir şairin bir bildiğinin olması kadar doğal bir şey olamaz ama bu bildik şey neden gizli olur sorusu ortaya çıktığında ser verip sır vermeyen biri gibi susmak doğru mudur? Bu yüzden “benim bir gizli bildiğim var” deyip işin işinden çıkmaya çalışmak herkesi ikna etmeyebilir. Ama Turgut Uyar’ın dert etmediği de sanki zaten budur.
“Aşkım da değişir, gerçeklerim de”
Turgut Uyar bu sözüyle bütün taşları bağlamaya çalışırken arkası dengesini bozduğu isimlerle doludur: Abdülhak Hamit’in yaptığı birçok şeyin “saçma” ve “gülünç” olduğunu söylemiştir.[3] Ona göre Mehmet Emin Yurdakul şiiri bilmemektedir[4], Orhan Seyfi Orhon, “bilinçsiz”dir, şiirleri “yapay”dır, Kemalettin Kamu “yetersiz”dir. Necip Fazıl’ın bir şiirini eleştirirken, kullandığı sözcüklerden bazıları “şaşkınlık”, “kararsızlık”, “yavan”dır.[5] Nazım Hikmet’i beğenir, över ama tekniğine “savruk”[6], kafiyelerine “zayıf”, “hattâ çoğu zaman sudan ve komik”[7] der, “Hiç düşünülmeden seçilmiş —daha doğrusu seçilmeden alınıvermiş— bolca, sorumsuz ve kolay kafiyeye” dayandığını yazar”[8]. Ahmet Kutsi Tecer’in şiirleri “dirimden yoksundur”[9], “Şiirinin ne tadı ne özgünlüğü vardır”[10], Mümtaz Zeki’nin bir şiirini incelerken “geleneksiz bir ilkellik, bağışlanmaz bir acemilik”[11] der. Bedri Rahmi Eyüboğlu “Şiiri hiç düşünmemiş”tir; “şiirin birtakım gerekleri olduğunu hiç düşünmemiş”tir, o yüzden iyi şair değildir[12]. Hececi şairler “mirasyedi”dirler “geçmişi hiçe sayarlar”, “tutunmaya çalıştıkları, tutunduklarını sandıkları halk şiirine ise öylesine yabancı, bu konuda öylesine bilgisizlerdir ki gülünç olurlar sonunda”[13], çok da beğense bile Ahmet Muhip Dranas “çağının gerisinde kalmıştır”[14], Cahit Sıtkı Tarancı’nın “algılaması yetersiz”dir[15], “Muzaffer Tayyip’de de Rüştü Onur’da da şiirsel kata ulaşabilmiş bir tek imgeye raslıyamazsınız”[16], Orhan Veli’nin “halk şiiri yolunda yazdıkları değersiz bir heves olmaktan öteye geçemez.”[17], “tatsızlık”, zamanla “şiir dışına düşme”, “şaşkınlık”, “aşırılık”tır[18] geldiği nokta, “farkına varmadan, bilmeden bütün potansiyelleri bir gülümsemeye bozmuştur.”[19], çok beğendiği Oktay Rıfat “açıklamasız, birden dönüşler” yapan, “gelişme’den çok değişme’den yana” görünen “şiir yeteneğini kolaya alan” biridir[20], Cahit Külebi “Önce «Garip» hareketine, daha sonra kendi ustalığına boyun” eğmiştir[21]
Bütün bunların yanına bir dönem “şiir çıkmazda”[22] deyip ortalığı karıştırması, bir dönem Osmanlı kültürü hakkında en ağır eleştirileri yapıp sonra o kültürün en seçkinci, en halktan kopuk, en anlaşılmaz ürünlerinden olan divan şiirini temel alan şiirler yazması hatta kitap çıkarması, bir zamanlar “tembel kalabalık” dediği okuyucuların ya da “çoğunluğun” fikirlerine aldırış etmeyip, onların şiire hiçbir şey katmayacağını savunup ama günü geldiğinde de ”herkesin şiirden anlayacağını” [23] yazması da elbette eklenmelidir…
İşin doğrusu gerçeklerinin değişmesini anlatırken aşk gibi yüce bir duyguyu kullanmaktadır Turgut Uyar ve aşk sözcüğünün ezici ağırlığının gerçeklerinin değişmesinde hafifletici unsur etkisi göstermesini tasarlar sanki. Böyle bakmayınca, samimi hatta özeleştiri vermiş gibi de anlaşılabilir. “Aşkım da değişebilir gerçeklerim de” her yazarın, her şairin söyleyemeyeceği türden asil, büyük, kendiyle barışık bir söz gibi görünür. Ama bu cümleden “aşk” çıkartılırsa tılsımın bozulacağı çok açıktır ve şair bunu çok iyi bildiği için eklediği bu üç harfle aşkı tatmış herkesi yanına çekebileceğini düşünmüş gibidir.
O cümlesi elbette aşk’la beraber okunacak hep ama buna rağmen aşkın dayanılmaz gücü de yetmeyebilir eleştiri yapacaklara. Turgut Uyar ister içini döksün, ister sıradan bir insanı anlatsın, isterse kendini… Ama geçmişte yanlış yaptığı anlaşılan bir şeyi başkalarının hatırlatması kadar doğal bir şey olamaz.
[1] Ocatavio Paz, Şiir Nedir?, Yay ve Lir Yayınları, Sayfa 23
[2] Atlıkarınca
[3] Bir Şiirden, S. 10
[4] Age, S. 18
[5] Age, S. 59
[6] Age, S. 67
[7] Age, S. 68
[8] Age, S. 68
[9] Age, S. 74
[10] Age, S. 76
[11] Age, S. 83
[12] Age, S. 86
[13] Age, S. 92
[14] Age, S. 95
[15] Age, S. 102
[16] Age, S. 107
[17] Age, S. 112
[18] Age, S. 115
[19] Age, S. 118
[20] Age, S. 124
[21] Age, S. 137
[22] Asım Bezirci, İkinci yeni Olayı, Gözlem Yayınları, 1987
[23] Şiirden Kim Anlar, Turgut Uyar, 1976, Aktaran: Dil ve Edebiyat Dergisi, Eylül 2021
Kamil Akdoğan