Lirik Bir Duygu Durum Şiiri: Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir
Hatice Eğilmez Kaya
“Orada bir adam sıkılmaktadır, o benim işte.” T.U.
Turgut Uyar’ın içine doğduğu, pek de uzun olmasa da boylu boyunca içinde yaşadığı yirminci yüzyılın bir yüzü aydınlıksa, öteki yüzü karanlıktı kuşkusuz; insanlı dünyanınsa hâlâ öyle. Yine de çoğunluk gidişata ayak uydurma, günoğulları ve günkızları olma konusunda son derece yetenekli. Yaşamaktan yana değil, izlemekten yana tavır alır. İyi olanı da kötü olanı da aynı duyarsız bakışlarla izler. Kalabalıklar kendi tekdüzeliklerinde savruladururlarken tekil yaşamayı seçenler çıkar içlerinden. Birer tel cambazı gibidir onlar. Turgut Uyar şair duruşu ile çoğunluğun bazen şaşarak, bazen umursamazca izlediği tel cambazlarından biridir. Öyleyse “Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir”e ilişkin olarak “duygu durum ağırlıklı bir şiirdir” nitelemesinde bulunabiliriz. (1)
Uyar, şiirine uzun bir ad vermiş. Bu ad bize Dede Korkut öykü adlarını anımsatmakta. Şair böylelikle binlerce yıllık anlatı geleneğimize atıfta bulunuyormuş izlenimi vermektedir. Gerçekte de şiir yazınsal türler içinde öyküye yakındır. Her şiirin bir öyküsü vardır, tersine bir önerme ile her öyküden bir şiir çıkarmak olasıdır. Turgut Uyar’ın bu şiirinde hem içinde bulunduğu toplumsal yapıdan hem de şiir dünyasının karmaşasından ötürü şikâyetleri olan bir insanın öyküsü anlatılıyor. Öyle bir adam ki ilk gençlik yıllarını içekapanık kişiliğine ters bir meslekte -askerlik- tüketmiş, salt ailesi istediği için evlenmiş, bu evlilikten üç çocuk sahibi olmuş, orta yaşının eşiğinde mesleğini ve ilk eşini terk etmiş. Sonrasında buhranlar ve kalp kırgınlıkları ile yoğrulan yazın hayatı… Âşık olduğu ikinci eşine eserlerini “Tomris’e sevgiyle, saygıyla, biraz da korkuyla.” ithaf eden bir adam.
Şiirde “tel cambazı” metaforu metin boyunca içten içe etkin olmakla birlikte, sözcük öbeği olarak hiç kullanılmamış. Şair yalnızca bazı söyleyiş ve imgelemlerle tel cambazının içinde bulunduğu karmaşık durumu ima etmekte. Telin üstünde dengede durması gereken, hayatı pamuk ipliğine bağlı, içinde bulunduğu ölüm tehlikesinden hem rahatsız hem de memnun bir hali var. Hal / durum sadece şimdiki zamanı işaret ediyor gibi gözükse de geçmiş ve gelecek zamanı da içine alır. Kendisini telin üstündeymiş gibi duyumsamak gerçekte de neredeyse bütün bir ömrü kapsayan bir duygu durumudur. Çevredekiler tarafından izleniyormuş, sınanıyormuş, gizli ya da açık düşmesi bekleniyormuş gibi bir duygu; sonuç olarak başkalarını değil, kendini ötekileştirmek eylemine dönüşebilir.
Turgut Uyar, Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda bir şiirde daha tel cambazından söz eder, elbette yine sadece başlıkta geçirerek: “Tel Cambazının Kendi Başına Söylediği Şiirdir” (D.E. G. A.: s.11). Büyük Saat’te ise Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda yer almamış “Tel Cambazının Rüzgârsız Aşklara Vardığını Anlatır Şiirdir” (B. S.: 117) adında bir başka şiirle karşılaşırız. Ki her üç şiirde de şair kendisini tel cambazı ile özdeşleştirmiştir. Aşktan, kendisini ötekilerin arasında yapayalnız ve savunmasız hissetmekten, şiire olan tutkusundan yorgun düşmüş bir durumda. İnsanlar bazen karınca sürülerine eş bir yeme ve parçalama içgüdüsü ile hareket ederler. Ölü buldukları, ölü sandıkları kimselere karşı.
Turgut Uyar’ın edebiyat ortamında başına ne geldiyse yenilikçi oluşundan ötürü gelmiştir. O ve arkadaşları adını henüz konmamışsa da yepyeni bir şiirsel oluşuma imza atmışlardı. İlerleyen yıllarda “İkinci Yeni” adını alan bu oluşuma en çok da ona içten içe hayran olanlar saldırıyorlardı. “Kendi adıma, bir subay olarak Terme’den Ankara’ya geldiğimde büyük bir sarsıntı geçirdim, bir hesaplaşmaya girme gereğini duydum (…) Beni yazdığım şiiri yazmaya iten neden çevremin değiştiğini görmemdi. Birdenbire kentleşen dünya, birdenbire karşılaştığım neon lambaları, büyük oteller, birtakım yeni gelişmeleri haber veren durumlar, beni artık Orhan Veli şiiri yazmakla kurtaramıyordu.” (2) diyen şair eski şiiri çoktan terk etmişe de “Birinci Yeni” olarak bilinen “Garip Şiir Akımını” yenileşme konusunda yetersiz bulmaktadır.
“Sizin alınız al inandım / Morunuz mor inandım / Tanrınız büyük âmenna / Şiiriniz adamakıllı şiir / Dumanı da caba / Ama sizin adınız ne / Benim dengemi bozmayınız”
Şiir devrimcisi bir şairdir Turgut Uyar, bundan ötürü bütün “yıkıp yeniden kuran” şairler gibi eleştirilerin ve keskin bakışların odağında olmuştur. Kendisini tel cambazı olarak görmesinin nedenlerinden birisi de işte bu duygu durumudur. Onu ve şiirini eleştiren kişiler şiir tezgâhlarını kurmuş, tıkır tıkır şiir üretimlerine devam etmektedirler. Öte yandan birbirlerini geniş bir klanın üyelerinin tutuculuğunda övmektedirler. Onlara karşı “ben” öznesini kullanır Turgut Uyar, onlara da “siz” diye seslenir. Eşit olmayan bir saldırının pek de insaflı olmayan özneleridir karşısındakiler. Her ne kadar elitist / seçkinci olarak bilinse de bir halk söyleşinden yola çıkarak “sizin alınız al, morunuz mor” deyimini kullanır. Ayakları toprağa değdiği ve kalabalık oldukları için kendilerini güçlü kabul edenlere seslenerek. İki kez “inandım” fiilini kullanarak yeni şiire düşmanlık besleyen, gerçekte bu şiiri anlamakta güçlük çeken, uyak redif düşkünü şair ve eleştirmenlere genel geçer tabulara sıkı sıkıya bağlı oldukları gerçeğini anımsatır. Bir ya da birden fazla tanrıya tapma geleneği okur yazarlar arasında anlamlandırması güç bir seçimdir. Bazı şairler onlar için tanrı hükmündedir.
Turgut Uyar onlarla alay edercesine bir üslupla “tanrınız büyük âmenna” der. Onların tanrıları büyük olduğu gibi şiirleri de şiirdir hani, gizil bir kinaye ile dumanı da cabası. Benlik duygusu özellikle şairler arasında çok güçlüdür. Bazen “biz” derken bile “ben” ve “benim gibi”ler, “ben” ve “ben”i destekleyenler demekten öte geçemezler. Aşağıdan “tekil” manevralarla incecik bir telin üzerinde dengede durmaya çalışan şairi izlerler. Onlar için şairin düşmesi de telde sergilediği hareketler de birer eğlenceden ibarettir. Ama her şeye rağmen fazlasıyla çoğunluk kaldıklarından olsa gerek bir adları bile yoktur. “Sizin adınız ne?” diye sormadan edemez şair, içlerinden birine belki adını öğrenmek, belki de adını bilmezden gelmek amacıyla. Ve ondan kendi dengesini bozmamasını olanca nezaketiyle rica eder. Şiir incecik bir ipken, şair bu ipin üzerinde dengesini sağlamaya çalışırken…
“Bütün ağaçlarla uyuşmuşum / Kalabalık ha olmuş ha olmamış / Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum / Ama ağaçlar şöyleymiş / Ama sokaklar böyleymiş / Ama sizin adınız ne / Benim dengemi bozmayınız”
İyi şair toprakla, doğayla, ağaçlarla, hınca hınç ya da bomboş sokaklarla uyuşabilmelidir. Duyarlılık, canlı cansız tüm varlığa ilişkin bütünleşmeyi gerektirir. Bencil ve umursamaz kalabalıklara inat yaşar Turgut Uyar, onun özerk dünyasında yalnızlık çoğu kez tercih edilmiş bir saltanat gibidir. Dünyanın en güzel canlılarından olan ağaçlara uyum sağlamış olan şair için hodbin insan kalabalıkları “ha olmuş ha olmamış” hükmündedir.
Boş lakırdılara gereksizce kafasını yoranlar, eski olanı fanatik bir aldatmaca ile sahiplenenler, yeniye durup dururken, hiçbir sağlam nedenleri olmadığı halde kinlenenlerin anlayamadıkları bir şey vardır. O da şudur, ummaktan vazgeçmiş, evrensel bir doğruya ulaşabilmiş kişiler tıpkı sihirbazlar gibi orada kaybettiklerini burada yeniden bulabilirler. Şair de “sokaklarda yitirmiş cebinde / kendinde bulmuştur” yankesicilik yeteneğine sahip kimselerin çaldıklarını zannettiklerini.
Dizelerinde ağaçlardan söz eder Turgut Uyar, sokaklardan da. Onu eleştiren aynı amaçsız, hiçbir şey üretmeden izlemeyi, burun kıvırarak eleştirmeyi yeğlemiş şair yığını; ağaçlara, sokaklara bile laf eder. Ağaçların, sokakların şiirde geçmesini kınar. Yine onların içlerinden birine seslenir Uyar, eskilerin “tekrir” söz sanatına gönderme yaparcasına; “sizin adınız ne, benim dengemi bozmayınız” cümlesini yineleye yineleye.
“Aşkım da değişebilir gerçeklerim de / Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı / Yangelmişim dizboyu sulara / Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum / Hiçbirinizle döğüşemem / Siz ne derseniz deyiniz / Benim bir gizli bildiğim var / Sizin alınız al inandım / Sizin morunuz mor inandım / Ben tam dünyaya göre / Ben tam kendime göre / Ama sizin adınız ne”
Binlerce yıl öncesinden, eski Yunan filozofu Heraklitos’ten kütüphanelerce kitaplara sığacak bir söz: “Her şey akar!” Zaman, su, insan… Her şey değişir; evrilir, eskir, çürür, doğar, büyür, ölür, başka bir şeye dönüşür. Bilirken bilmez oluruz, bilmezken bilir. Öğreniriz, unuturuz, yeniden anımsarız, bazen de tamamen sileriz. Düşüncelerimiz değişebilir, gerçeklerimiz değişebilir, toplumsal ya da bireysel anlamda. Elbette evrensel etik değerler hariç. Düşünen bir varlık olmanın gereğidir değişim. Hele ki gerçeklik, olanca aynı kalamazlığı ile bizimleyken. Dün sabah penceremize konan kuşu düşünelim; uçup gitti, görüntüsü dün gerçekti, bugün çoktan aktı.
Gerçekler ve doğrular görecelidir; hele ki sanatta, estetik anlayışta… Bilim, sanat ve düşünce üretenler tarafından çağlardır sayısız doğudan söz edilegelmiştir, her biri insansoyunu daha ileri götüren. Şair pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı uzanır, diz boyu sulara yan gelir. Hangi şehirde, hangi denize karşı olduğunun da önemi yoktur. Manzara öylesine güzel ve albenilidir ki kavganın, tartışmaların boşu boşunalığını fark eder. Kendisine yapılan eleştirileri düşünür, her birine iyi niyetle gülümser. Hiç kimseyle, hiçbir neden ötürü dövüşesi gelmez. “Benim bir gizli bildiğim var” der. Bildiği şeyi açık etmeksizin. Belki de ölü ozanlarla arasındaki bir sırdır bu ya da sadece kendisine ait, sığ düşünenlerce anlaşılması güç bir bilgi. Bu bilgi uyarınca “sizin alınız al, morunuz mor” demekle yetinir. İsa da kendisini sonradan çarmıha gerecek olanların konusu edildiğinde “onlar bilmiyorlar” demekle yetinmemiş miydi?
Reel / somut evrende muhteşem bir denge bulunmakta, evren başlı başına denge ve uyum üzerine kurulu. Uyum kuralından güzelliğin genel geçer tanımlarında da söz edilir. Gezegenler, yıldızlar, gök cisimleri, nebulalar, güneş sistemleri kendi etraflarında; birbirlerinin etrafında döner dururlar. İnsanlar da öyledir, içsel bir denge uyarınca kendi yörüngelerinde; sevdiklerinin, sevmediklerinin çevresinde döner dururlar. Hiç kimsenin el izlerimiz kadar farklı döngüsüne müdahale etmememiz en önemli insanlık görevimizdir. Oysa ne kadar da acımasızız birbirimize karşı. Turgut Uyar, Atlıkarınca şiirinde “Tel cambazı istiyordu ki dünya istediği gibi olsun. Bile bile aldanmaya vardırıyordu işi. Ama olmuyordu kendisi vardı.” der. (3)
Şiirimize yeni bir boyut getirmeyi başaran, kendisinden önceki usta şairlere yetişebilen -hatta onları aşabilmiş olan- Turgut Uyar’ın aldığı eleştirilere şiiriyle karşılık vermek gibi bir hakkı elbette vardır. Şiirini şiiriyle savunmak hakkı da…
Şöylece sonlandırmak yerinde olacaktır bir tel cambazını anlama / anlamlandırma çabamızı, ondan gelen bir saptama ile:
Şiir üzerine konuşmak / yazmak çoğu kez iyi / özge şiir yazmaktan, yeni bir şeyler ortaya koymaktan daha kolaydır. Oysa ortaya konan eleştiri ve değerlendirme yazıları ancak var olandan yola çıkmaktadır. Yeniye ulaşmak ise ancak yeni şiirler yazılarak sağlanacaktır. Turgut Uyar zorun peşine düşmüştür. Dolayısıyla onun dengesini alt üst etmek isteyen birileri hep olacaktır. “Bir Şiirden” adlı eserinin önsözünde şunları söyler: “Bugün şiir üstüne bütün konuştuklarımız, edebiyatımızın geleneği, olanakları, sınırları içinde dönenir. Ancak olup bitmişler, yapılmışlar üstünde düşünüp yargılara varabiliriz. Birtakım verilerdir düşüncemizi yeden. Şiir üzerine, gerçekten yeni olan şiirle, yeni bir şeyler öğrenebiliriz ancak; Şiir üzerine yazılanlarla değil.” (4)
Dipnotlar:
- Turgut Uyar, Büyük Saat, 37. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 121
- Ahmet Oktay, Metropol ve İmgelem, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 11
- Turgut Uyar, Büyük Saat, 37. Baskı , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 174
- Turgut Uyar, Bir Şiirden, Ada Yayınları, İstanbul, 1984, s. 5
TEL CAMBAZININ TEL ÜSTÜNDEKİ DURUMUNU ANLATIR ŞİİRDİR
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız