HAMURA FISILDAYAN KADIN
Başlangıçta tüm canlıların hikâyesi aynıdır. Tohumu koynunda saklayıp büyüten toprakla, ana rahminde cenini büyütüp bir insan/hayvan yavrusu meydana getiren ya da döllenmiş yumurtası üzerinde günlerce yatıp yavrularını çıkaran bir dişi arasında hiçbir fark yoktur.
Hikâyenin öznesi insandır. Nefes aldığı gün başlayıp nefesinin sonlanacağı son ana kadar yürüyeceği hayat yolu engebelidir, inişli çıkışlıdır, kimi yerde keskin viraj kimi yerde aşılması zor dağlar mevcuttur. Yokuşları inmek, bayırları kucaklamak zor gelir.
“Yalan dünya”, “Kahpe dünya”, “İki yüzlü dünya” gibi sıfatlarla karikatürize edilen yaşam herkese adil davranmaz. Kimi âdeta tırnaklarıyla kazıyarak yaşamaya çalışır kimi de henüz doğmadan anne ve babası tarafından çeşitli nimetlere boğulur.
Hayat debisi yüksek bir akarsuya benzer. Kâh sığ yerlerde hızı kesilir, kâh oldukça yüksek bir kayaya çarpıp çavlanlar oluşturur. İnsanoğlu bazen hapse düşüp gün sayar bazen de fikirleri uğruna darağacında sallanır. Yüzümüze kocaman gülücükler konduran hikâyelerle de karşılaşırız kimi kez. Hayvan sevgisi bizi sarar sarmalar.
Tezatlara dolu yaşam, ekşiyle tatlının birlikte yenmesiyle nasıl ki ağzımızda kekremsi bir tat bırakıyorsa insanoğlu da bunu hayatının her döneminde hisseder. Ağlamakla gülmenin, sevinmekle üzülmenin, ölümle dirimin…kardeş olduğu hayat yolundaki göze batmayan törpülenmemiş bazı sivrilik ve olayları gözlem gücüyle izleyip kadın duyarlılığıyla kaleme alarak oluşturduğu ve kırk bir öyküden mürekkep “Hamura Fısıldayan Kadın”da görüyoruz.
Sevimli dostlarımızdan kedi ile köpeğin maceralarını okurken gülümseyecek, hapishane öykülerini okurken de derin bir üzüntüye gark olacaksınız. Aziz Nesin hayranı olan Gülçin GRANİT’in mizahi öykülerine yansıttığı ince zekâ ürünü öykülerinde de kahkahalara boğulacaksınız.
Kitaplarınızın yolu açık ve ilhamınız bol olsun, mürekkebiniz hiç kurumasın…
Fatma Türkdoğan