Şair Sabahattin Yalkın’ın
“Soluğumun Rengi Dünya ile Göz Göze” Kitabı Üzerine Bir İnceleme
Fatma ŞAHİN GÜNDOĞAN
Kitap şairin 2004 yılında Gerçek Sanat Yayınlarından çıkardığı 11. Şiir kitabıdır.
Şair yaşamı boyunca şiirler yazmış olup ilk şiiri 1953 yılında Devrimci Gençlik gazetesinde (Antakya, 1953) yayınlanmıştır. Antakyalı olarak kentine ve dünyaya ait pek çok bulguyu ve gözlemlerini şiirleriyle buluşturan Anadolu ve memleket aşığı bir şairdir…
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesini bitirdikten sonra su taşkınları mühendisi olarak DSİ’de (1960 – 70), Subilimi Yüksek Mühendisi olarak Elektrik İşleri Etüt İdaresinde 1970 den 1993 yıllarına dek çalışır. Bu bağlamda Budapeşte Teknik Üniversitesi – Vituki işbirliği ile 1970 li yıllarda Macaristan’da, Delft Teknoloji Enstitüsü’nde 1973 ve 1974 yıllarında hidroloji /subilimi konusunda lisansüstü eğitim görmek için Hollanda’da bir süre yaşar. Paris ve Cenevre’ de yapılan uluslararası su toplantılarında Türk delegasyonu olarak görevlendirilir. Gerek bu toplantılarda dolayı gerekse de bir gezi sevdalısı olarak dünyayı dolaşmasından dolayı da pek çok yaşama ait gözlemlerini şiirlerine ustalıkla yerleştirir.
O yılara tekrar bakacak olursak Macaristan ve çevresi 1970’lerden sonra Gulaş Komünizmi olarak adlandırılan bir dönem içerisindedir. Türkiye ile ilk ilişkiler Macar Dışişleri Bakanı’nın 1968’de Türkiye’ye gelmesi ile 1971’de de İhsan Sabri Çağlayangil’in Macaristan’a gitmesi ile devam eder. 1974’de iki ülke ticaret anlaşması ve tasfiye protokolü imzalarlar…
Dolayısı ile şairimizin de Macaristan’a olan yolculuğu bu anlaşmalar sayesinde mümkün olur.Hem yüksek lisans eğitimi hem de orada iş için bulunması nedeniyle çoğu şiirlerine özne ve nesne oluşturan mekânlar bu kentlerde yazılıp aktarılmaktadır.
Antakya aşığı Sabahattin Yalkın Memleketi için Altın Öğütler ile ilgili Belediyecilere Selamlar başlığında seçime katılacak başkanlar için 02-03-2019 da kaleme aldığı Antakya Toplumcu Halk Gazetesi’ndeki yazısında tarihsel öneme sahip Antakya’nın hak ettiği gibi korunamadığına vurgu yapar:
“…1973-1974 yıllarında Hollanda’da Lisansüstü eğitim yaparken, çeşitli ülkelerden gelmiş su mühendisleri olarak, bize farklı ülkelerde su yapılarını inceleme amaçlı geziler yaptırırlardı. Uğradığımız yerlerden biri Avusturya’nın Salzburg kenti idi. Ortasından Salzach Irmağı geçiyordu. Antakya’nın Asi ırmağı sanki… Salzburg, Floransa, Prag… Gibi bir müze kent… Her yan burada doğmuş olan büyük müzisyen Mozart’ın heykelleri ile donatılmış. Her taşın altından Mozart çıkıyor. Bu arada ilgimi çeken, sokakların Antakya sokaklarına benzemesi… Yerlerin, yuvarlak taşlarla döşeli olması… Yağmurlardan cilalanmış taşlar… Sanki İplik Pazarı’ndan Neccar Dağına doğru yürüyorum. Hepimizin bildiği gibi bizim belediyecilerden biri, sokaklardan o yuvarlak taşları sökmüş, harika bir eğim hesabı ile yapılmış olan, bence bir mühendislik harikası olan arkları – tarıkları zamana gömmüştü. Ve de dağ sellerinden korunan Antakya’yı kaderine bırakmıştı. Evet, şimdi UNESCO’nun dünya mirası olarak korumaya aldığı Salzburg, Antakya için düşünülemez artık. Dünyanın hiçbir yerinde kentler büyürken, eski kente kimse dokunmaz; koruma altına alınır. Roma Köprüsü de Unesco şansını çoktan kaçırmış durumda… Antakyalılar, üzülerek söylüyorum, Antakya’nın değerini bilmiyorlar…(…)”
Sabahattin Yalkın’ın “Soluğumun Rengi Dünya ile Göz Göze” kitabına gelirsek, kitap beş bölümden oluşuyor:
1.Macaristan Şiirleri, 2. Hollanda Şiirleri, 3. Akdeniz Şiirleri, 4. Avrupa Şiirleri ve Çeşitli Ülkeler, 5. ABD Şiirleri
Anadolu’dan, ilklerin kenti Antakya’dan çıkıp ülke ülke ve kent kent gezdiği yerlerdeki izlenimlerini şairlikten yana kullanır Sabahattin Yalkın. Kaldığı kentleri en ince ayrıntısına dek araştırır; meydanlarından anıtlarına ve müzelerine, müziğinden sanatçılarına ve coğrafyasına, tarihinden önemli yaşam merkezlerine dek gittiği kentlerde nesnel olarak gözlemleyerek şiirlerine aktarır…
Bu bağlamda gerçekçidir diyebiliriz… Elbette bir şair için hayal olmadan olmaz. Yaşadıklarıyla ve aşklarıyla da unutamaz insanları ve mekânları…
Budapeşte de Gellert Tepesi’nden bakan dizeleri ile ta Macaristan’ın orak çekiçli günlerinde bizzat yaşadığı günlerdeki duyumsamaları ile yazar şiirlerini… Her bir bendi numaralandırması, onun dilinde sayıların da öneminin büyük olduğunu gösteriyor…
Burada yer alan şiirler insan ve sevi kokuşludur ; öpü öpü durur, kimse tutamaz. En eski tarihe sahip Anadolu’dan, Antakya’dan çıkıp Avrupa ve Amerika’ ya yaptığı yolculuklar ve orada yaşanmışlıklar sonucunda yazdığı şiirlerden oluşur. İç içe yaşayan insanların toplumsal dönüşümleri, ilişkileri, birbirleriyle yarışan kentleri ve güzelim doğayı şairin diyalektik ve entelektüel alımlamasına göre yansıtan şiirlerdir…
Çoğu dizelerinde aşka, sevgiliye ve sevişmeye özgü öpümler sunar. Bulunduğu kentleri bir arka plan olarak resmeder şiirlerine… Küçük yaşamöyküleri de olur bu şiirler…
Yaşanmışlıkları mıknatıs gibi kendi üzerine toplayan dizelerinde sevgililer gerçek olduğu gibi farklı imgelerle de yeniden kurgulanır… Fuzuli’nin dediği gibi :
“…Ger dese Fuzuli ki güzellerde vefa var,
Aldanma ki şair sözü elbet yalandır…”
Olsa da çoğu şiirleri gerçekçi ve nesnel baışla yazılmıştır..Müzikler , besteciler, yazarlar, şairler ve kadınlar çok önemlidir şair için… Rus Balalayka ’sına şiir yazar. Atinalı arkadaşı Nikos Dalezios ‘a yazdığı Yassu Vre –Hoples şiirindeki “Niko… ben sana kurşun sıkamam ” da daha başkadır amacı; diyalektik dokunuşlar ve toplumcu yanıyla örülmüş dizelerinde Egenin her iki yakasındaki halkların kardeş olduğunu barışsever dizelerle dile getirecektir. Aslında tüm dünya halklarının kardeşçe yaşadığı bir dünya mümkündür diye düşünür şair.
Bu ülkelerde kentler ve mekânların orijinal adlarını doğrudan olduğu gibi aktarır; yer yer dizelerde ve şiir başlıklarında da kullanmasıyla karşılaşırız. Bunlar bazen okuyucuyu yorsa da ( dil açısından) Türk Şiirine verdiği emeğinin ve duygularını anlatmada yeni sözcükler yaratmasının önüne geçemez; öpmenin ( öpü, öpüm , öpümlük, öpey, öpülediğim, öpülgen ,öpüntü, öpüşsüz ,öpülme , öpken, öpülük , öpüşmek,öpgen öpümcül, vs.)bin bir çeşidiyle karşılar bizi şair. O nedenle ilerideki sayfalarda gezdiği yerleri tek tek sınıflandırarak yazmak gereksinimi duydum.
Macaristan Şiirleri
Budapeşte’nin bir Türk şair tarafından yazılması (Nazım dan sonra) Cumhuriyet Döneminde belki de bir ilktir.
İlk 1952 yılında Budapeşte’ye gelen Nazım Hikmet de, kentin her yerinden görünen Gelllert Tepesi’ne ve 106 metrelik dev Özgürlük Anıtı na uğramadan gitmez. Anıtın önüne gelerek “Halkım adına.” Deyip dost Macar Halkına elindeki kır çiçeklerini saygıyla bırakmıştır… Daha sonra 1954 ve 55 de tekrar gelecek ve şiirlerini yazacaktır: Akşam, Postacı ve Macaristan Notları bunlardan bir kaçıdır.
Nazım Hikmet’in ilk gelişinden 18 yıl sonra 1970 li yıllarda Sabahattin Yalkın’ın da yolu düşer Budapeşte’ye… Şiirlerinde bohem ve gezgin bir Türk delikanlısı olarak karşımıza çıkar. Bir kafenin arka salonunda garson kızın bir öpümlük küçük ağzından tutun da komünist partili kadınlarla toplumsal muhabbetler yapmaya, şairlere, köprü ve Gellert e şiirler yazacaktır.Toplumcu ve nesnel bir bakış açısıyla kurar dizelerini.
Macaristan Şiirleri’nin toplamda on üç şiirden oluşur: İlk şiiri Budapeşte ye yazılmıştır:
Budapeşte
1.Külebi’nin şiirinde çatlak çatlaktır dudaklar
Kuzey rüzgârlarından
Benimkiler çorak Anadolu sıcaklarından
Tokai sarhoşluğu düşünce kanıma
Peşte’nin Mayakovsky Sokağı’nda
Kucaklardan kucaklara kanat kanada
Macarya merhaba
….
3. Yürek yüreğe düşünce
Hu çeker şimdi bile
Gülbaba Tekkesinde sarıklı gömüt taşları
Kan sonrası bir sevgi işte
Günden güne unutulan topraklar da
Buda nerde Peşte nerde
Buda-peşte… Budapeşte.
Toplumcu ve sorgulayıcıdır şiirleri; gözlemleriyle birleşince ortaya birbirinden naif ve duygu dolu aktarımlar sunar okuyucuya. Budapeşte Kenti Tuna’nın batı yakasında Buda (Budin) ve doğu yakasında Peşte şeklinde iki bölüme ayrılmıştır.
Eğitim amaçlı geldiği bu ülkede gördüğü, duyumsadığı her şeye; köprülere, tepelere, doğanın ve insanların bin bir türlü işlemesine şiir yazabilmiştir. Zincirli Köprü de bunlardan biridir.
“Zincirli Köprü (Lanc Hid)
Duasız Matthias Kilisesi
Org seslerinde bulur yüreğini
…
başına buyruk Zincirli Köprü
Ya sevdalı ya belalı
Tuna’nın taş merdivenlerinden karışır sulara
öpü öpü
sevey bir türkü
Budapeşte’nin gömütlük bekçisi
Noelde güneşi öldürülünce
ilk kez korkar mezar otlarından
Tütün silmiş avuçlarında bir ip-yağlı
Bir kitap – kanlı
Ve çözümü yarım üç mumlu iblis şamdanı
Tören ağıtçıların ağıtlarında
Tütsü kokulu
gökey ezgiler gizli
Unutulmuş atlarını sular Macarya
Hösük Alanı’nın yontularında serüvenleri ak güvercin kanatları
uçtu uçar zamana
Işıklar en güzel rengini bulur
Melez yüzlerde kançanağı
Koklanmaya koklanmaya gök te kurur
Osmanlı artığı
öpey dudaklarda
Gülüşleri az çıplaklıklar çok
Unuturdu öncesi tüm devrim türküleri “
Bu şiirde şair, ad ve eylem köklerine –ey ekleri getirerek tıpkı içbükey, düzey düşey de olduğu gibi yeni sözcükler türetmeye çalışmıştır: sevey, gökey, öpey gibi…
Szabadag Oteli şiirinde toplamda dört bendi yedi dizeden oluşur. Burada yine öpmenin bir başka sözcüğüyle karşılar bizi:“öpülediğim Çek kırması kız”, “Dışarda sellice bir yağmur”… Yine Espresso Emme -1970 şiirinde “bir öpümlük küçük ağzı”…
Şiirlerinde Karacaoğlan koşmalarındaki gibi güzeller eksik değildir: Rum kırması Steryani, Katalin, İlona, Mari gibi sevgilileri olduğu gibi içinde bulunduğu yaşadığı kentleri de kadınlara benzetir…
Yitik Çan Sesleri Şiirinde dört bendin de adları vardır: 1.Günlerin En Eskisi Pazar, 2.Yasaklı Bir Bedenleşme Öncesi, 3. Sevdikçe Sır Olur Budapeşte’nin Koltukaltı, 4.Gizlediği Rengini Bulur Kan…
“Sevsenlenir sesini yitiren dudaklar ‘
Önemli bir sözcük buluşudur : ‘sevsenlenmek’
Rudas Hamamı‘ nda dördüncü bendinde:
“..Alsevli bir yıldızdan arakladığı öpüyü’
En günahlı anında bırakıyorum dudaklarına
Sen
bensiz de akarsın ey Tuna”
Kırmızı rengi ve kanı çok kullanır dizelerinde aşka ve sevgiliye gönderme yapar ama Antakya’ya
“dizelerde her dile sevdalı Antakya” Diyerek daima aklının ve yüreğinin başköşesine koyar memleketini…
.Bayan Kazmerna’ın Pansiyon -Dışarlıklı bir öykü/1970- Şiirinde:
Bir bakıma Sovyetlerin elinin hala Macarya topraklarında olduğunu gözlemler. Politik yönü belirleyicidir şairin…
“1.Bayan Kazmerna yaşlanınca
Küçük kızlara dadanmıştı Komünist Partili kocası
…
3.Karlı bir gece bonbon dudaklı kadın
Aşırı oynaklaşınca kaynatılmış kırmızı şaraptan
Kovdu bizi şamatamıza kızan bayan Kazmerna
Yarım kaldı günahın en beyaz sıcağı
Yarım kaldı gök yarım kaldı uçurtma
bir kuş gibi kurşunlandı zaman
bir kuş gibi tüyleri havada
….
- İtalyan kırması bayan Kazmerna
Akdeniz erkekleri düşlemişti genç kızlığında
Ömrü boyunca sevmemişti Rusları
Ve katılmadı Kurtuluş’un 25. Yıl kutlamalarına
Oysa ne çok paralar harcamıştır Kremlin
Hösük Meydanı’nın kızıl bayraklarla donatılmasına
Eski Macarya kahramanlarının donuk bakışları altında…
s.20- 21
Yine bu şiirinde de anıştırmalar, bağdaştırmalar ve yer yer eğretilemeler görülür:
“Bir kuş gibi kurşunlandı zaman”
Kentleri kadınlara benzettiği şiirlerindendir “Rudas Hamamı”:
” 1. Hep kadınlara benzetirim kentleri
Kişnemesi az bir kısrak gibidir Budapeşte
….
- Alsevli bir yıldızdan arakladığım öpüyü
En günahlı anında bırakıyorum dudaklarına
Sen bensiz de akarsın ey Tuna
Bu gece beni yalnız bırakma
Bıı raaak maaaaaa bııı raaaak maaaaaaa….”
Gibi o zamanların sesli harf uzatmalarına götürür bizi. Sanki tanıdıktır; bu günlerden ve sosyal medyadan ödünç alınmış gibidir…
5.Çıplaklığımı silkeliyorum sabah güneşine
Ne çok öpü bu böyle sıcağı üstünde
Bir sevdadan mı bir yangından mı
Bir daha yaşanır desem de İnanma
Anısı yaşamın gizi içinde karışır zamana…
Alsevli, öpü, çıplaklığını silkeliyorum gibi yeni sözcük ve imgelerle oluşturur şiirlerini.
Şair yepyeni sözcüklerle hem insanlara hem mekânlara göndermeler yapar. Osmanlı tarihini de Rudas Hamamı şiirine en son dizesine dek ince ince dokur:
- Bu saatte tenha olur Rudas Hamamı
Kalın duvarında yapımcı Mehmet Usta’nın adı
Alır götürür beni Osmanlı’nın mehterli yıllarına
Dip kurnaların birinde yıkanıyorum
Tuğra işlemeli bakır taslarla” s.22-23Rudas Hamamı’nda olduğu gibi tarihi kaydediştir, geçmişin izlerini sürer kentin ayak izlerinde; günlük gibidir şiirleri…
Şiir başlıkları ve içinde yer alan her mekân, çoğunlukla gerçek izlenimlerden oluşur:
Yıllar sonra Macaristan’a ve Budapeşte’ye tekrar gider şair. Kentin yüzünün çok fazla değişmediğini ancak kendisinin değiştiğini fark edecek ve o zaman ki aşkının hayatta olup olmadığına dair merak eden bir şiir yazacaktır; çünkü o kentteki yalnızlığı hala aynıdır ve yüzük parmağı bomboştur.
Yıllar Sonra Budapeşte şiiri bu bölümün son şiiridir:
1.Tuna’yı seyrediyorum Gellert Tepesi’nden
Sular akıyor mu susuyor mu yoksa
Bırakmamış olsam iyi giderdi bir sigara
Yıllar önce şuralarda düşürdüğüm aşklar
Dudaklarını arıyor dudaklarımda
Gene yüzüksüz yüzük parmağım
İlona acaba yaşıyor mu daha
(…)
3.Rakoczy Caddesinde yağmur çişeliyor
Orak çekiçli bayraklar görünmüyor vitrinlerde
Gizli gizli aynı oluyor parlak camlar
İnce dudaklı öpüşken Macar kızlarına
Başka bir kafe Espresso Emke’nin yerinde
Üzünç karışıyor kahvemin salınımlı dumanına
İlona acaba yaşıyor mu daha
Hollanda şiirleri
Hollanda Türküsü ile başlar. Bu bölümde Hollanda’da bulunan kanallardan, Felemenkçe dilinden, Ana Kraliçeden ve Amsterdam’ın aşka soyunmasından söz eder. Delft Kentinde ve diğerlerinde yaşadığı günlerin zaman, mekân ve düş ekseninde kurulan çok boyutlu geçişlerinden sağ salim çıkarır dizelerini. Bu bölümde toplam dokuz şiiri bulunur.
Delft Kenti maço bir şarkı ya dönüşür. Şairin şiirlerinde kentler -en başında söylediğim gibi- benzerlik olarak bir başka anlamı içerir:
Maço Bir Şarkı
1.Yağmur ıslığı bir düştür Delft
Ayaklarında düğümlenmiş bir kent yalnızlığı
Kanalların aynasında uyruğu yitik güneş
Delft Mavisinden kaçan sevda
(…)
Kendi kendine yasını yaşar akşamın
Boşuna okunur kutsal şaraplı yakarılar
2.Kalpsiz de dolaşılır Rotterdam da
Rotterdam Feneri kör gözleri seyreder
Denize karışan Ren ballatlarını
Hiçbir dalgada dalgalanmayan
Hiçbir dalgaya kanmayan
Maço bir şarkı notalanır
Arka cepte sustalı bıçak suskunluğunda
Düşer omzu dövmeli sokaklara ıslıksız
Islak bir gölge
3.Surinamlı bir yosmadır Amsterdam
Geçmişi kutsal paskalya haçı
Kanına kan arar dualı sularda
Diklenir melez bir memebaşı
Damarların yaşamcıl dolambaçlarında
Umursamadan göğün kıskançlığını
Bilinmedik öpümlere soyunur gecesini
Sevişmecesi sözcüklere sığmasa da
Sonunda aklanır son kupa kızı da
Öpümler sözcüğü öpüşler den ödünç alınmış gibidir. Yaşamcıl, sevişmece sözcük hazinesinin üretkenliğine örnektir… Benzetmeleri, kişileştirmeler ile söz sanatlarına da dem vurur şair…
Anadolu ve memleket özlemini de yalnızlığına koşut olarak yazar şair.
Laternaların çaldığı, pezevenkçe ye dönüşen gecenin cirit attığı ve aşka soyunan Amsterdam gecelerini dizelerinde telmihler, alışılmamış bağdaştırmalar ve eğretilemelerle yeniden kurar:
3.Dillerin en kolayı pezevenkçe-ye
Dönüşünce gece
Dostça göz kırpar Kırmızı Fenerler
Ve Surinamlı bir yosma
Anasından aşırdığı haçı
Günahında bile taşır boynunda/
(…)
5.Gökyüzünün ışıkları düğümlenince
Dar kalçalı Madonna kaldırımlarda sabahlar
Afyon dumanlarında
Ve pazar günleri
Kiliseli bir dua
6.Kanal boyunca gölgesini arar Rembrandt
Ekmeği kıt kapılarda
Tuvalindeki renkler aç
Uyur süt kaymağı uykusunu
Ana Kraliçe… anaç
- Kanların yol ayrımında
Umurumda değil kim sevdalı kim piç
Yüreğime oturmuş Anadolu
taş
Kanalların dolambaçlarında düşe kalka
karışır sabaha “
“Dar kalçalı Madonna” cinsiyet değiştirerek kadın olan erkeği simgeler.. “Gökyüzünün ışıkları düğümlenince”, da yine geceyi anlatır…
Örneklerde olduğu gibi şair , insandan yola çıkarak kapitalizmin artı değeri haline gelen ve ezilen başta kadın olmak üzere Marksist ve toplumcu dünya görüşünün izdüşümlerinden bakarak oluşturur şiirlerini..
İtalo Calvino’nun Görünmez Kentler’indeki gibi kadın isimleri ile kentleri ansa da Calvino’nun kentleri hayalidir: Marko Polo ve Han gibi iki kutup düşüncenin hayali ve somut olarak iki biçimde yazılmasıdır. Bazan da distopik şekilde de kurgular Calvino.. Zekânın karamsarlığıyla iradenin iyimserliğini savunan Gramsci geleneğine bağlı, Pintor’un izinde muhalifliğin keskin zekâsı olacak bir edebiyatı talep eder yazar. Buna karşı bizde de Güven Turan Görülen Kentler şiir kitabını çıkarmıştır.
Fakat Sabahattin Yalkın’ın şiirlerinde diyalektik olarak yaşamın kendisini sorgulayan, acımasız bir şekilde ezilenin ve ötekinin yanındadır. Bunu doğrudan göstermese de kentin sahne ışıklarını noktasal olarak o alanlara doğru yönlendirir.
Kadını ve emeği önceleyen, ırkçılığa ve tektipleştirmeye karşı duran şair, siyahların ve ötekilerin yoğun oldukları kentleri de örnekser.
Kentlerden bazıları şehvet ve cinsellik üzerine denklemlense de eril ifadeleri de şirlerine kıymık kıymık yerleştirir. Şiirlerinde Madonna adıyla kente kutsal bir ad atfetse de bir başkasında Surinamlı Bir Yosmadır Amsterdam ile ters köşe yapar veya Kalpsiz de dolaşılır Rotterdam da kapitalist sermayenin kentlerin içinde sermaye birikiminin farklı yüzleri olan uyuşturu tacirlerini ve bıçaklanan insanlarla kentin kötücüllüğünü gözler önüne serer.
Elbette Hollanda deyince Manş Denizi, Hollanda Lalesi, Delft kenti, Van Gogh, Rodin unutulmaz…
Delft ve Amsterdam gibi kentlerden aldığı ilhamla bu kentlerdeki yaşanmışlıklarına şiirlerinde daha fazla yer verir…
Delft’e Kalan şiirinde:
…
“2.Bisikletimde ıslıklı bir şarkı Marion
Saçları Van Gogh sarısı
Kilise kayıtlarına geçmemiş
Vaftiz gününün kaydı
Birazdan vurur şarabımıza
Felemenk akşamlarının kızıllığı…” s. 32
Başta dediğim gibi şairin bütün şiirleri bir şehrengiz yazılarını anımsatır; gittiği lokantalar, kaldığı kentler, nehir boyları, gezdiği alanlar ve insanlar; kentsel ve mimari projeden çıkmış ayrıntılara dönüşür bazan sözcükleri… Kentin kimliğini oluşturan nirengi alanlarına mekânlarına göndermeler yapar, onları anmadan geçmez… İnceden inceye kentlerin fiziksel, duygusal ve inanç siluetlerinde gezdirir okuyucuyu. Faşizmin yüzünü ve tecavüzü tek bir sözcükle anlatır : “Çıplaklayan”la aşağıdaki şiirinde:
Boerderij Flaman Lokantası
1.Delft kanalları suskun
Sularında ağulu kuzey bulutları
orda Maasland yolunda
Bir şiir
dili yabancı daha
zonklar damarlarında(..)
3.Barın rafında Rodin’in fildişi heykeli
kadının sıcaklığına karışmış erkeğin eli
Polonya göçmeni çilli barmen
Yıllardır kesilmiş sevişmeden
Çıkmaz aklından ne etse
Anasını çıplaklayan Nazi erleri…
“Amsterdam“ şiirinde
- Yüzümde unutulan bulutları
Sokak yağmurlarını
Yaşamak
Kanal sularında
Amsterdam
2.Yaşamsız bir gök sonrası
Mumyalanmış dudaklar
Güneşi bulunca
Öpüm yerlerinde
Amsterdam
3.Karanlığımı gizli gizli öldürürken
En eski gülü soymak
Aşka
Kanların çümbüşünde
Amsterdam ”
Dam Alanı’nın Mühürsüz Tanıklığı şiirinde ise
Bu alanın hikâyelerine gönderme yapar. Tarihsel izdüşümlerini sorgular şair.
…
- Damarlarımda bir sürü Fenike gemisi
Durmadan değişir sefer düşleri
İskenderiye iskelesinin sırt hamalları
Bitmez tükenmez bir açlık içinde
Nil’den aldıkları zamanı
Kaçırırlar Akdeniz’e
…
- Öldürmek için içimdeki yakarıyı
Kaç kez soyundum
Çok dilli sarhoşluklara
Dam Alanı’nın mühürsüz tanıklığı bir yana
direnen hep ben oldum
kaçan istavrozu yitik Hollanda.
…
Islak Bir Şiir -Rotterdam’ın Haşhaşlı Bedeni 1974-
Rotterdam kentine özgü coğrafi (kalelerine ve yel değirmenleri)
ve dinsel ( mumsuz bir dilde dualanıyor rahibeler ) ögelerin şairin duygulanımına etkilerini, oradaki serbest olarak eroinin, esrarın kısaca uyuşturucunun kullanımına özgü rahatlığı yazmıştır bu şiirinde:
1.Hollanda’nın küf renkli su kanalları
Oynaşını arıyor yüzüme vuran bulutlarda
Ağlaması günahsız bir yağmur başlıyor
Mumsuz bir dilde dualanıyor rahibe
Hiçbir heykelin yüreği atmıyor
hiçbir haçın gözü görmüyor
Islanıyor kentin belaltı”
3.Gece yarısı güneşinde kanatlanıyor yel değirmenleri
Florinin hangi yüzünde kalmıştı Kraliçenin resmi
…
Adımlarım yitiyor Rotterdam’ın haşhaşlı bedeninde
Deniz feneri döne döne soruyor göbek adımı
Islanıyor zamanın bel altı “
Akdeniz şiirleri
Akdeniz kentlerinde yazılan şiirleri toplamda on şiirden oluşur.
Bu bölüm ilk olarak …..Altı şiiri ile başlıyor
Dilaltı , Düşaltı, Şarapaltı gibi ana başlıklarla üç bölümden oluşuyor. Dilaltı alışılmış olsa da şarapaltı ve düşaltı birleşik yazılarak alışılmamış bağdaştırmalar olarak göze çarpar.
Şiirlerinde Akdeniz’in bütün simgesel değerlerini temsil eden ögeleri kullanıyor. Medici Ailesi’ni, Mikelanj’ ı ve oğlanlarla aşnafişneliğini, kadınların siyah tüylü koltuk altlarını: defne yağı sürülü olmalarını vs ince bir titizlikle işliyor… Yer yer telmihler, eğretilemeler, alışılmamış bağdaştırmaları ve kişileştirmeleri de kullandığı gibi dize kırma, parçalama gibi yapısal şiir tekniklerine de başvurur…
…… Altı
- Dilaltı
Medici’lerin biraz kanlı biraz aşklı mezarlarını
Kabartmalarla süslerken
Bir gök ayrılmış Mikelanj’ın ellerine
Oğlanlarla aşnafişneliği
Dilaltı
Umurunda değil hiç
Oda müziği dinleyen yelpazeli kadınlar-
ın defne yağı sürülü
Siyah tüylü koltuk altları
- Düşaltı
Davut’un alımlı bedeni
Yılların sakladığı bir düşaltı
Güneşin yedi renginde yedi Floransa
Gece büyüdükçe anlar
Niçin düşlerde çıplaklığı
Ve başlar yaşama
Çekiç vuruşlarında gizli gizli
Can bulan taş yüreği
Kan dolmadan
- 44
…
‘Modigliani Resim Yapıyor’ şiirinde ressam Modigliani’nin genellikler kadınların boyunlarını oldukça uzun resmetmesine gönderme yapıyor şair.
1. Yağmalanmış güneşin rengi
gece sorguda
Kapış kapış Sabin kadınları
Akdeniz’in hayasız dalgalarında
Aradıkça yüreğini
Biraz daha boya
…
- Uzamış bel boğumundan
kuğu boynu-
nda ayva tüyleri
Öptükçe Modigliani
Sessiz akağında suların
Biraz daha boya…
(..)
Ressamı ve eserlerine gönderme yapar… O kenti tüm çıplaklığıyla ve ürettiği sanat yapıtlarıyla süzerek dizelerine aktarır… Bu kez sözcüğü parçalayarak bir alta dizeyi kaydırır: kuğu boynunda ayva tüyleri cümlesinde
Elbette Venedik de burada olmalı
Venedikli Şiir’ inde
1.Deniz mi yürümüş kente
Kent mi bırakmış kendini istavrozlu sulara
Yaslı mı sevdalı mı
Kararmış ortaçağa taşları
Yakamozlu bir gizde suskun suskun yaşar yazgısını
2.San Marco Alanı-
nın semiz güvercinleri
tanış olmasa da konar omuz başına (..)
3.Büyük köprüden tura başlayan gondol
Kendi şarkısını söylese de
Çan seslerine karışır Vivaldi’nin konçertoları.
Aforozların bittiği yerde ..(..)
Vivaldi’nin bir zamanlar papaz olduğuna sanırım nokta atışı yapar.
“ San Marco Alanı-nın semiz güvercinleri “ dizesinde sözcüğü bölerek hareket katar ses ve biçim olarak.
Özellikle kadınların siyah tüylü koltuk altlarını şiirlerinde kullanır; “Palmiye “şiiri aslında Avustralya’da Ekvator kıyısında bir adamın Akdeniz düşü kurmasını anlatır :
1. Güneş erken düşerdi sulara erken başlardı ağların onarımı
Deniz patladığında korku sarardı balıkçı kadınlarını
Tuzlu yapışkan bir ter basardı siyah tüylü koltuk altlarını
Palmiye ağaçları büyüdükçe türküler de büyürdü barakalarda
Bereketli dönüşlerde balık ve şarap kokardı akşam esintisi ..
Çıplak bir Akdeniz çıplaklığını arardı sularda mamma mia”
Bir tasvir vardır şiirlerinde, ayrıntıları yakalar şair. Arının hangi çiçekten bal alacağını bilmesine benzer dizeleri. Doğayı ve tarihi de içeren şiirleri olduğu gibi özellikle Faşizme ve Nazi kıyamına da vurgu yapmadan geçmez şair:
(…)
Barut kokusu sinmişti Roma’nın yıkık duvarlarına
Mussolini asılmış oyun bitmişti oysa mamma mia”
Paris’in Şipşak Fotoğrafı yer alır 48-49 sayfada ve Paris Kaçamağı şiirleri yer alır, arkasından Bolero Şiiri gelir.
“1.Ravel yok gözlerinde
İspanya’nın en İspanyol mezarlığında
yatar ölüsü…”
Fransa’nın Bask bölgesinden olan Ravel’i İspanya sınırında bir köyde mezarının olmasına vurgu yapar: “İspanya’nın en İspanyol mezarlığında yatar ölüsü…” cümlesiyle.
Paris’te kimler yoktur ki. Şiirlere bakıldığında Paris’in tarihini, sanatçısını ve mekânlarını görürsünüz. Bol bağdaştırmalar ve sözcük üretimleri bir hayli önemlidir. Anıştırmalarında kimler yoktur ki.
Paris’in Şipşak Fotoğrafı
- Kan basması bir duygu
Paris… yazgısı bitmeyen kent
Bildik yontulardan hiç biri
Taşlaşmış zamanlardan çıkmasa da
Azaltmasa da yabancılığımı
Bin bir dilli yosma bakışları
Burnumda Metronun yapışkan kokusu
Günahımı kutsar Notre- Dame’ın mumları
Ressam sokaklarında tüm renkler benim olur…
2.Gecelerin yüzsüz gölgelerine karışır
Verlaine Rimbaud dudakçası
Körkütük Seine aklancası boyunca
bir batar bir çıkar karanlığa
(…)
3.Şanzelize de yüreğim tufan
Bulvar kahveleri yitik resimlerin
öpüşü uğrak yerleri
(…)
uzaktan uzağa Piaf’ın çıngıraklı sesi
garson bir konyak daha…
Paris Kaçamağı Şiirinde
“1.St.Germain’in arka sokakları
Yosma köşelerde hazırlar akşamı günaha
Ne büyür ne küçülür yazgısı
Yağmur yalnızlığında
Çaylak ayakların..” s.50
Kapitalizmin kadınları nasıl kullandığı ve çocuk bedenlerin sokaklarda fuhuşa nasıl sürüklendiklerini dizelerine serpiştirir…
Şair Yunan arkadaşı için yazar bu şiiri… Egenin iki yakasından karşılıklı dostluk ve barış mesajları taşır dizeleri. Ortak şarkılardan, rakıdan, umurlarında olmayan İsa’nın çarmıhı
ve de ezanlı minarelerden bahseder şair ve de hakkaniyetten:
“Yassu Vre- Hoples”
–Atinalı arkadaşım Nikos Dalezios’a–
1.Borulu bir gramofonda Denizkızı Eftelya
ben Efteya’yı bilmem Niko
Rakıma karışan ince bir Rumca
Yasaklı sıcağını arar gecenin sol anahtarında
Zulasında Bizans’tan kalma yürek çarpıntıları
Göbek adı çoktan unutulmuş Pera
Tef şıngırtılarında açılıp saçılan yosma
belki kaçırılmış Harem’in çinili odalarından
Niko… ben sana kurşun sıkamam
- Den Haag Madurdam daki Den Haag kadar
Kardeş payı Themeli’sin pastası
Bildik bir şarkının nakaratlarında
“çadırımın üstüne şıp dedi damladı
Allah canımı almadı almadı “
…
Haydaaaaa….yassu vre-hoples
şarkılar daha kalıcı dostluklardan (…)
Niko… ben sana kurşun sıkamam
- Kuşdili masallardan kurtulan Anka
Yumurta akı beyazlığına bırakmış kanatlarını
Alp karlarının sütyensiz akşamlarında
Viyana sarhoş bir nokta dünyada
Aşk-revan içinde dağevinin barı
Gecenin utancı unuttuğu an
Paylaşılamayan bir düş yaşam
Niko… ben sana kurşun sıkamam
6.
…
Ne İsa’nın çarmıhı umurumuzda
Ne de ezanlı minareler
Üzülürdük Anadolu Savaşlarına
yazık değil mi bre onca kana
delikanlıca tokuşturdu kadehlerimizi
nasıl da tükeniyor zaman
Niko… ben sana kurşun sıkamam
“Yasaklı sıcak, gecenin utancı, kuşdili masallar vs alışılmamış bağdaştırmalardır .
Avrupa Şiirleri- Çeşitli Ülkeler
Bu bölümde toplam on altı şiir yer almakta ve ilk şiir Rusya Folklor’unun vazgeçilmez çalgısı Balalayka’ya yazılmıştır:
“1.Son akşam yemeğinde bile
Kadın müritler ile dizdize
Paylaştı ekmeği şarabı
Ve yatağı
Rasputin… Rasputin…
Rusya steplerinde balalayka..”
Anastasya şiirini ise Prenses’e yazmıştır.
1.Ölmediyse Eğer Anastasya
Sibirya soğuğunda
Kaç yaşındaydı
Tüylendiğinde koltuk altları
Kaç yaşında
Nokta başlı memeleri
yumrulandığında
2.Sevilendi mi hiç Anastasya
Prensesliğini unutup
Soyundu mu kanı kanına
Bir güneşlik olsun sevişti mi
Dolgun kalçalı doğurgan
Mujik kadınları gibi
nasıl gelirse doğadan
Anastasya şiirinde şair az da olsa yaslanır erotizmin güzelliğine…
“Tolstoy Karısını Anlatıyor” şiirinde:
1.Topladım yaşamım boyunca
Yüzünü gözünü
Boyunu posunu
Nice çarşı nice Pazar
Binlerce kadın içinden
…
4.Savaş ve barış
Ha bitti ha bitecek…
Mütemadiyen anıştırmalar (telmihler) var şiirlerinde; şairler, yazarlar, roman kahramanları, prenseslerdir. Pek çok insanı içine alan kentleri yazar şair. Bu insanların hepsi bazen normal bazen da çok ünlü insanlar olur.
Romandan Çıkan Dostoyevski de
“…
3.Düşeş oturtmak zor zanaat
Bir kadını Deniz gibi sarmak
Bir denizi kadın gibi soymak
Son kez atalım zarları yaşamına
Kumarbazı sen yazmadın mı yoksa.. “
Derken yine Dostoyevski’nin Kumarbaz Romanına telmih yapar.
Mavi Yiyen Martılar da Kopenhag kentini öne çıkarır, şiirin tamamı şöyle;
1.Kopenhagda güz öpüntülerinde
Kuzey aylağı kıza
Sırf beyaz poposu için
Güneş satmak istedim
Çıplaklığı geceye karışmadan
Öpülgen sesi biraz uçarı
biraz da seviliydi sanki
…
- O yaşamaltı Sultan Ahmet’i anlattı
Çift -sarımlı dumanlara çıplaklandığı
yüksük ağızlı İstanbul akşamlarını
İsa’sız niyet taşını Ayasofya’nın
hiç evlenmeyen boğaz vapurlarını
Bir de martıları
deniz mavisi yiyen…
3.Kopenhag’ın en ağdalı sokağında
öpüşsüz ayrılınca dudaklar
Viking masallarının acımasız canavarı önünde
tam boy fotoğraf çektirdim
yüzümdeki Akdeniz sıcağı çekilmeden
O günlerden kalma ıslak bulutlar
Zaman zaman düşer gözlerimden …”
“Yaşamaltı, öpülgen, öpüşsüz, yüksük ağızlı İstanbul, hiç evlenmeyen boğaz vapurları “gibi sözcük buluntuları, ad tamlamaları ve alışılmamış bağdaştırmalarıyla şiirlerini besler. Kişileştirmeler benzetmeler ve muntazam bağdaştırmalar ile yüklüdür şiirleri Şair Sabahattin Yalkın’ın.
Tüm şiirlerinde Madonna’yı büyük harfle yazar İsa’nın annesi Meryem’e ve Hristiyan kadınlarına bir göndermedir… Ancak bazen bu Madonna dar kalçalı yani cinsiyet değiştirmiş bir Madonna’dır…
Cenevre’de İlk Gün Şirinde 15 Mart 1987 yılında kentin betimlemeleri ve yalnızlığıyla baş başadır şair:
1.Bindokuzyuzseksenyedi
Sezar martının on beşi
en yaslı gün
körkütük tutkunum evli bir kadına
bin türlü çıplaklığı
çıplaklığım da
uçağın pervanesinden kuşbakışı karlar altında bir çift dudak
İstanbul
hiç öpülmemiş sanki
öyle kızlak
- Alp Dağları kış valsinde
Cenevre’yi arıyorum uyruğu belirsiz atlaslarda
…
Aktıkça damarlarımda şiiri
Karacaoğlanın
- Leman Gölü’nün fıskiyeli suları
Fransız piçi bir şarkı besteler gibi
…
ve bir göz kararması
Şems sarhoşu Mevlana döner ha
döner
gülyağı kokulu tekkenin çıra loşluğunda “
Cenevre de İlk Gün şiirinde şair, yalnızlığını ve gurbetçiliğini Karacaoğlan, Şems
ve Mevlana’nın sımsıcak gücüne ve enerjisine dayanarak yenmeye çalışır.
- 66-67 . Çikolata, banka ve dağ sözcükleriyle ile somut şiir denemeleri yapmış şair..
“Brandenburg Taşçısı” şiirinde kendi çocukluğuna da gider şair,
(şiirin tamamı)
1. Taşlarla oynardı
çocukluğunda
sevinir havaya uçardı
renklisini bulunca
ne uçurtması oldu
ne balonu
hep özlemini duyar
Karlı Kars sokaklarının…
- Bir sabah yıkılamaya başlanınca
Rus erlerinin elleriyle ördüğü duvar
renkli taşları topladı
gün boyunca
irili ufaklı
köşelisi yuvarlağı
- Brandenburg Alanı’nda
Kolye niyetine kapışılınca
Utanç Duvarı’nın taşları
cicili bicili kadınlarca
şaşırdı kaldı
sattığı taşlara
5. Ve başladı dönüş hazırlığına
Şiirinde Rusların yaptığı Berlin Duvarı’nın yıkılmasını da konu eder:
Kafka’nın Evi’ne de uğramıştır Prag da :
1.Prag’ın solgun göğsünden kurtulunca
Kafka’nın evini gösterdi
Yaslı haham bulutları
Çoğu korku renkli
Yahudi bir hamamböceği
Kaçtı beni görünce
Dar kapıdan içeri.”
İle Kafka’nın Dönüşüm romanına; bir sabah uyandığında hamam böceğine dönüşen Gregor Samsa’ ya gönderme yapmaktadır. s.80
Trafalgar Alanı’ nda
2. Amiral Nelson Anıtı’nda suskun
Suskun seyreder sömürge artığı siyahları ile anıtlara ve kentin simgesi meydanlara anıştırma yapar şair.
Bir leyla’dır Zaman – British Museum’u gezerken-
En yatağa ve yatakçıl çıplaklıklar da en leyla’dır zaman bağdaştırılması şairin şiirlerini verdiği emeği de göstermektedir
ABD Şiirleri
ABD Şiirlerinde toplamda on altı şiiri bulunur şairin… Cuyahoga Irmağı ile başlar. Bu şiirinde dizelerinde ırmağın dökülmesi gibi harflerini de döker zamandan zamana sularla derken sularlanın bütün harfleri tek tek aşağıya doğru yazılır; hareketli dize örneğinin olduğu Somut Şiire örnektir.
Cuyahoga Irmağı ‘nda şair “somut şiir” denemesi yapmıştır. Şiirin sözcüklerinin sadece imgesel olarak değil, aynı zamanda görsel olarak da kullanılmasını amaçlayan bir şiir anlayışı “desen şiiri”, “şekilli şiir”, “görsel şiir” olarak da anılır.
Somut şiir, dilin sadece anlamsal ve kavramsal boyutlarını değil, görsel-çizgisel boyutlarını da araştırır.. . İlk olarak Nazım Hikmet “Salkımsöğüt “de denemiş daha sonra da Ercümend Behzat Lav “Korkuluk” şiirinde somut şiiri denemişlerdir… İlhan Berk ise 1962 de “Mısırkalyoniğne” şiiriyle deneyecektir.
4.Kan kana iki akarsu bakışlarımız
Göğün başlangıç yerlerinde
Bırakılmış bir sevda
İlk nerede dudaklaşmıştık
Son nerede
Zamandan za
ma
na
su
l
a
r
l
a
Doğacaksan ağlama “
Mayfield Yolu
-Kolomb 500 yıl önce Amerika kıyılarına yelken vurmuştu-
1.Etna nın külleri orada
Akdeniz’in çıplak sularında
Kanlı bir arya
2.Yılların akında mı karasında mı
Cleveland’da Myfield Yolu’nda
kök tutar melez bir tohum..”
Kapalı ve mekânsal şiirlerden biridir :
“Orda Cedar Yolu’nda
St. Ann Kilisesi-nin papazı ” diye başlar İstavroz şiiri:
Coventryard
1.New York…New York…
Franki söylüyor
iblisin dölü
Euclid Heights Bulvarı kar sarhoşu
İskelet dallı ağaçlardan
Düşüyor zamana
Şubat’ın yalnızlığı…96
Cleveland’a Grek Haftasında Yunanca Söylenen Türk Türküleri ve Oyun
Havaları için Şiir “oluveriyor durup dururken.
“…Gecenin nikâhsız saatlerinde
Büyür yıldızların hayasızlığı
Gizli gizli kanlanır meme başı dil ucunda
Şimdi hangi doğuma başlar
hangi zaman içinde.
Gibi cinselliğin- erotizmin yoğun olduğu dizeler…
“3.Ve Grek cümbüşün de
Sirtaki halkası dalga dalga
Vurur kıyılarıma kızlı kızanlı
kaynar canım
şimdi hangi türküde sesler
hangi sesleri türküler.”
Şair şiirlerinde harekete de yer verir. Yabancının Cleveland Ezgisi Şiirinde:
“ 2.Erie Gölü’nün nemli yeli çarptıkça camlara
Ne denli suskun olsa da
Duvarlarda asılı fotoğraflar başlarlar soluk almaya
Şurda makamı unutulmuş bir şarkı
Şurda yarım kalmış bir kahkaha
Ve zilzurna bir İstanbul
Güm diye vurur kapıya…”
İstanbul özlemidir belki de, oradaki yaşamın kareleri üst üste bindirilerek anlatılır şiirlerinde.
Fotoğrafların hareket etmeleri, soluk almaya başlamaları kişileştirme sanatına özgüdür ve bir özlemi yansıtır.. s.98-99
Grandview Sokağı Cleveland olduğu gibi
Tele Ses şiirinde ise “Alo” sözcüğü ile somut şiiri dener şair.
El değmemiş ak şiirinde cinsellikte bakireliğe gönderme yapar ama aslında doğanın bakireliğinedir bu. Tevriye yani çok anlamlılık şiirlerinde kendini gösterir:
1.Lakewood’un orda
Ne vakit seyre dalsam Erie Gölü’nü
Gökdelenlerin kanatlı tepelerinden
Dalgaların sonsuz dansında sarhoş tekneler
Bir türlü paylaşamaz balık kokulu öpüşleri
Duasız anıları kendi kendine gömülür zamana
Ve ben kirli örtüsünü yırtmak isterim suların
Akın’ı bulmak için
El değmemiş akını
2. Downtown ’un orda
Ne vakit seyre dalsam Cuyahoga Irmağını
Batı yakasına uzanan köprüden
Yakası açılmadık bir küfür düşer
Zenci kokulu kömür vagonlarından
Boylu boyunca serilir ringe siyah gölge
Ve ben yağmur bulutlarını sağmak isterim
Akın’ı bulmak için
El değmemiş akını
- Mall’ın orda
Ne vakit seyre dalsam çilli kızları
(…)
Ve ben alıp gecelere kaçmak isterim aşkı
Akın’ı bulmak için
El değmemiş akını “ s.105-106
Zencinin Gizli Türküsü ‘Cleveland’ lı zenci şair Russel Atkins’in anısına’ şiirinde :
1.Çiçeklerden gülü severdi
en çok
beyaz olanı
- Fistan alırken yavuklusuna
İlle de
süt beyazı
3.tüm yaşamı boyunca
Beyazdı
giydiği şapka
4.inandırmışlardı onu
Beyaz insanlar
İsa’nın beyazlığına
- Gecelerdi tek sığınağı
Karanlıkta sevişirdi
unutsun diye siyahını
6, Öldü gitti sinmedi içine
Kara eli kara derisi
ah o güneşin ettiği
s.107
“İki Bir” Şiiri ise tektir bentleri sayıyla sınırlamadığı:
Erie Gölü’nün orada nemli bir yel
üşütür kanat altını bataklık kuşunun
Boyası dökülmüş bir kotra
Bir büyür bir küçülür sularda
Joe Cocker’ın boğuk sesi
Yılan zehiri sessizliğinde dağılır kana
Ellerin sıcağı uzanır bel altına
….
ve sallar zarını atar
küfürlü İKİ- BİR oturunca kapanır tavla…
….
Amerika’da bir İtalyan Mafya Mahallesi’ne gönderme yapar “Emorta “başlığındaki şiiriyle: “Bir şey görmedim, duymadım, bilmiyorum, konuşmam” ifadelerinin toplamı olan Omerta Sözcüğü , kurallara uyulmaması halinde karşılığı, kendisi ve tüm aile fertleri için cezası ölüm olan ‘Mafya Yasası’dır.
“Emorta “
(…)
- Yağmurlarda gölgesi yitince
Dayanılmaz bir yalnızlık çöker İtalyan mahallesine
3.Ölünce gömülmek ister Sicilya da
Anasının yanına toprak toprağa
Güneş karası karısı
Aşksız bırakmasa da kollarını
Düşlerinde Akdeniz’in anaç karını
Belli belirsiz bir ağıt içinde
Uzanır Etna küllerinde büyüyen üzümlere… s.110
Dünya üzerinde yaşayan halklar arasındaki eşitsizliğe ve haksızlıklara vurgu yapmak için “Canavar” şiirini yazmıştır şair… (Amerika’da bir genç bir çocuğun yıllık gıda tüketimi yaklaşık 1 ton) diyerek başlığa eklemiştir.
Canavar
1.Sabah güneşi düşünce toprağa
On dördünde on beşinde on altısında
çillisi çilsizi
kızı kızanı
günün ışıklarını yerler
ekmeği salamı pizayı
şekeri çikolatayı dondurmayı
tosbağa büyüklüğünde hamburgerleri yerler
gökyüzünü bulutları yağmurları
ardı arkası kesilmeyen sirenleri yerler.
- Güney Amerika ananaslarının
Florida portakallarının
kuşpisi düşmemiş uzak karlı dağların
sularını içerler
galon galon
bir de kınalı ineklerin sütlerini
ve Etyopyanın
açlıktan öldü ölecek çocuklarının
yazgısız ana –babaları
görünmez kanatlı melekleri dualarken
Cafe Arabica’da kahvesini yudumlayan kız ne güzel
sereserpe açılmış bacakları ne güzel
gecelere saklanan çıplaklığı ne güzel
açlığı bilmemesi ne güzel
günahı ne güzel .
- Ondördünde onbeşinde onaltısında
çillisi çilsizi
kızı kızanı
bin bir figürlü el-kol sallantılarında
zenci ezgilerini yerler
nota nota
Blues’ları yerler
Rock’ları yerler
Metal’ları yerler
Rap’ları yerler
gün boyu yorgunluğunu
dumanı hapı tozu
akşam güneşi’ni
dünü bugünü yarını
ve aşkı yerler.
Şirinde açlığı, tokluğu ve Dünyada Etiyopya’daki açlıktan ölenleri, varlık içinde yüzenlerle dünya düzenini anlatan dizelerini tezat içerisinde anıştırma ve özgün bağdaştırmalarıyla oluşturur. Fırsat eşitsizliğinden söz eder… Tüm İnsanların eşit ve özgür bir dünyada barış içinde yaşaması içindir arzusu. Öte yandan çoğul eklerde hiçbir bozulma olmaz Türkçe ses uyumuna göre +lar ekleri gelir.
Mahsuni Babanın “Amerik Katil! Katil! Türküsünü akıllara getiriyor dizeleri…
Çevre kirliliğinden dem vurur: Radyoaktif Çöpler şiirinde:
“Bir gün konuşur vurgun yemiş sular, izi-mizi belli mi saz benizli yüzlerde”:
Radyoaktif Çöpler
…
- Asya’nın Okyanus bakışlı bereketli topraklarında
Bütün şarkılar pirinç seslidir
Ve besteler savaşları unutmak içindir
Doğdukları yerleri bile bilmeyen
Çekik gözlü çocuk fahişeler
şimdi çoktan yaşlandılar
…
Acı bir tohum düşer künyesi yitik karınlara
Ve radyoaktif çöpler gümrüklerinde ışığın ışına
…………………………………
İzi -mizi belli mi saz benizli yüzlerde…
…
3. ey demokrasi sen çok yaşa
Öpmekle biter mi öpülesi çıplak yosmalar
………………………………………….
Nükleer atıklardan ne haber Bay Başkan
- Ve senin döllerin… akı karası sarısı
Su yerine galon galon süt içerken
Afganistan’ın dağ kavruğu çocukları
Hangi Tanrı adına ölüyor aç acına
El-hak doğrudur
yerden güvenerek
Bacakları en güzel tıraşlı kadınlar
Made in USA markalıdırlar
Barışçıl çıplaklıklarda nasıl da sevişgen
ve ölesiye öpüşürken
…………………………………………………
ki çoğu habersizdir radyoaktif çöplerden
………………………………………………..
Ve ölümcül çöpler büyür görünmez dalgalarla
Yedinci Kıta diye bir sergi olmuştu İstanbul’da. Okyanusta kocaman bir ada oluşturan çöplerin adıdır Yedinci Kıta …
Şairin barışçıl insan merkezli ve toplumcu duruşu bu şiirlerinde kendisini belli eder savaşa karşıdır. Barış içindir bütün şiirleri.
Cleveland’da Bir Mezarlık
…
2.Anlamını düşünmediğim bir sürü ad
Yemin ederim Akdeniz’in aklığı üzerine
Hiçbiri bilmez kutsal Zeytin Dağı’nı
ve hiçbiri ile kandaş değil İsa- Baba
Aşığı bankeri orospusu uyuşturucusu
Artisti askeri… hepsi de soluksuz toprak toprağa
Doğa sus pus olmuş bir İstavrozda
………………………………………
…
Ve ben ellerimi sevmeliyim bu gece
3.Öldürülen insanların suçsuzluğu sürüyor daha
Hiroşima’da Kore’de Vietnam’da Afganistan’da
Kimi gömmüşlerse öyle gömüldüğü gibi
Havadaki bulut aynı bulut yağmur aynı yağmur
Amerika’da… Asya’da… Avrupa’da.. Afrika’da…
Ölüler ki kendi aralarında konuştukları dili
Ölmeden öğretmezler hiçbir göğe
………………………………….
Ve kim kimse sormaz mezar otlarına
Diriliklerinde çılgınca sevişen insanlar
Ölü ölü sevişirler mi gene
.
ve Ben kadınımı sevmeliyim bu gece s.121..
Şiirlerinde yoğun insan sevgisi toprak ve Doğa göze çarpar .
ve savaş karşıtlığını tüm dizelerine yedirir Şair. Yıkadıkça Büyüyen Yalnızlık da güzel şiirlerinden biridir ve bu büyük şiirinde dizelerin en sonunda koyu harflerle yazdığı şiirlerin özeti gibi duran dizeler vardır. Numaralandırılan bentlerin sayısı azaltılmış dize sayıları çoğalmış; 15-20 dizeye bir bent düşmüş.
Yıkadıkça Büyüyen Yalnızlık şiirinde sonra Cleveland’da Bir Mezarlık, Radyoaktif Çöpler ve Canavar şiirlerindeki bentlerde dize sayılarında da epey artış var
Yıkadıkça Büyüyen Yalnızlık şiirinde bütün kötülükleri yıkamaya çalışan şair ile karşılaşırız. Örneğin:
1.Çiçek soluklu yolculuk
Bu benim sularım-nilüfer sesli
Kendi kendime yıkıyorum ellerimi
………………………………………..
ABD yi yıkıyorum biraz da Walt Whitman’ı
Hepsi bir uykudan uyanır gibi
…… Kilisesi’nin Balkan kaçkını papazı
İlk sırayı veriyor bana günah çıkartmada
Ve ben bir zamanlar çok sevdiğim bir kadını
Diri etli dudaklarını yeniden öpercesine
Sıcak gergin karnını yeniden okşarcasına
Ve yeniden yaşarcasına…
-İşte böyle ufak tefek kaçamaklar –
Anlattığımda bir çocuk kadar suçsuzdum
……………………………………….
Şimdi sözlerimi doğmadan yıkadığımı
Bir kadını düşlerken kanımı akısınca istediğimi
Güne güneşe toprağa hilesiz bedenlendiğimi
Ve elleri ille de elleri…
Çanların dinmek bilmeyen seslerinde
- Beyazların korka korka gittiği zenci mahallesinde
Zencileri yıkıyorum rastgele;
Yaşlı bir kadın şarkıcının titrek notalı ilahisi
Ölümü güzelleştirmeyi umuyor buğulu siyah yüzlerde
Ve ben merak ediyorum
İstavrozlarda yaşlanan İsa
Bu rengârenk romansın neresinde.
……………………………………
Sularda usanmadan yıkıyorum
Ayyaşları hapçılar hırsızları
Çok dilli uzun yol vapurlarında
Hayasızca büyüyen beyaz düş kadınlarını
Ve dalgaların ıslak kalçalarını
Yakaları kırmızı karanfilli pezevenkler
Geceleri deniz fenerlerine benzerler
Rotterdam’da İstanbul’da New York’da
Yüzlerine sinen bölük pörçük resimleri
Zina çocuklarından gizlerler…
………………………………………
Yıkıyorum boyuna yıkıyorum adlarını sormadan
Ve elleri ille de elleri
İnsanların bitmez tükenmez dualarında
3.Yıkıyorum yıkanacak tüm yerleri
Sabaha bir Zülfikar keskinliğinde düşen ezan sesi
Anamla yüz yüze bırakıyor sonsuz güneşimi
Her namaz öncesi tersine çevirdiği resmimi
Hiç yaşlanmadan duran resmimi seviyor aslında
…………………………………………..
Ve göğün hiç azalmayan sularında
Yaşam ki bir damladan bir damlaya
Bir anlık bir hiç belki;
Kim bilir kaç haç geçti kaç çan kaç kan
Diz boyu bir günah… gün uzak daha
-Gizli gizli büyümekte silahların dinmeyen kini-
Bosna’da Afganistan’da Ramallah’da Bağdat’ta
Ve ben boyuna yıkasam da…
……………………………………….
Şimdi hangi zikir tesbihinde kaldı Yunus’un hu’ları
Hangi döngüde hangi cem paklar harama değen sevdayı
Yıkandığım sularda öyle yalnızım ki
Ve elleri ille de elleri…
Hallacı-Mansuru susturan kılıçlarda…
…
Şiirinde yine yıkandığım sularda öyle yalnızım ki dizesinde olduğu gibi anlaşılamadığı düşüncesi ve kimliğinden dolayı yalnızlaştığına vurg Yunus’uu yapar şair.
Yunus’n hu’larındaki arınmışlığın, yaşadığı dönemdeki savaşlar ve acımasız kıyamların neresinde kaldığını sorgular şair. “Hallacı-Mansur’u susturan kılıçlarda” dizesi ile günümüz Deniz’lerine, Mahir’lerine ve onlar gibi düşüncelerinden ötürü katledilen tüm insanlara gönderme yapar şair.
“Hangi döngüde hangi cem paklar harama değen sevdayı” Dizesiyle anlatılmak
İstenen ise bir zamanlar Anadolu’da ücra köylerde yapılan kadim Alevi Cem Törenlerine gönderme yapar şair. Bu cemler dedelerin önderliğinde, köylerde Halk Mahkemeleri olarak da hizmet verirdi. Kavgalı kişiler birbirinden özür dileyip helallik almadıkça cem törenlerine giremezler, düşkün kabul edilirlerdi. Kısaca harama dönen sevdaların paklanmadıkça o kişilerin düşkün sayıldığına gönderme yapar şair…
Şair hiç bitmeyecek kötülük ve kapitalizmin, hoyratça insanları köleleştiren emperyalizmin bu ülkelerdeki yaptığı baskıyı zulmü, şiddeti yıkamakla temizleyemeyeceğini fark eder ama yine de bunları yıkamaya devam eder.
Gelin Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! İle Adnan Yücel’e bir selam gönderelim buradan…
“Soluğumun Rengi Dünya İle Göz Göze” Kitabı’nın Yapısal Olarak İrdelenmesi
Soluğumun Rengi Dünya İle Göz Göze Kitabında Şiirler modern bir şehrengiz havasında yazılmıştır. Tamamına baktığımızda şair, gittiği ve kaldığı ülke ve şehirlerin insan, mekân ve yaşam üçgeninden izlenimlerini kendi iç dünyasına yansımalarıyla kurgular şiirlerini.
Şehrin bizzat kendisi:
Doğal ve tarihî güzellikleri, gezilip görülecek yerleri, ziyaretgâhları, mimarî eserleri, suyu, denizi, havası gibi özellikleri
Sosyal özellikleri:
Şehir halkından olma, sanat sahibi olma-sanatkârlar, esnaflar, meslek sahipleri, meşrep sahipleri, ün yapmış kişiler, aşk duyulan sevgililer, güzeller, yakışıklı delikanlılar, özellik sahibi olma, şöhret, renkli simalar vs. içeren olayları ve Şehrin içinde bulunan kişileri ve yaşamı kapsar.
Ülkeler ve Şehirler
Gezmek hele de yabancı ülkelerde dolaşmak bir sanatçı ve de şair için muhteşem bir şey olsa gerek… İlk olarak 1994 yılında neredeyse 1 aylık süre içerisinde Sumhoter Halk Oyunları Grubu ile ta Manş kıyılarına kadar gitmiştik arkadaşlar ve eşimle beraber; pek çok şehir gezmiştik o otobüs yolculuğunda… Yollarda ve kentlerde İnsan o kadar çok anı biriktiriyor ki . Anımsadığım kadarıyla İlkin Yunanistan: Atina- Akropol, Selanik, Pire Limanından İtalya Bari, Korint Boğazı, Roma, Floransa, Bari San Marino, derken Monaco ve
Alpler, Fransa… Paris, Cannes, Lille, Calais, Bray-dunes… Manş Tüneli, Denizin kilometrelerce çekilmesi, iki saat gecenin olması vs. Gemiler, mekânlar ve Bray-Dunes da ağırlanmak… Muhteşemdi… Şairi anlayabiliyorum… Evlilik yıldönümümüzü dahi unutmuştuk mekânlara büyülenmekten…
Biz şairimizin kitabında gezdiği yerlere gelecek olursak, pek çok ülke ve kent gezdiğini, oralarda birkaç yıl kaldığını görürüz:
1.Macaristan (Budapeşte) 2. Hollanda ( Amsterdam, Delft, Rotterdam) 3. İtalya (Floransa, Venedik) 4. Fransa (Paris), 5.Avusturya (Viyana) ,6. Danimarka (Kopenhag) 7. İsviçre( Cenevre) ,8. Almanya (Köln, Berlin) ,9.Çekoslovakya /Çek ya ( Prag), 10. İngiltere (Londra ),11. ABD (Cleveland, New York, Lakewood) vs.
1.Macaristan Şiirleri
Anıştırma ( Telmih) Yapılan Kişiler
Gül Baba
Mehmet Usta ( Rudas Hamamı ustası)
Karaborsacı Freczy
Sefaretteki Edith
Titi
Müzisyenler ve Sanatçılar
Cahit Külebi
Bela Bartok
Bach
Adı Geçen Mekânlar
Gül Baba ( Tekkesi)
Zincirli Köprü( Lanc Hid)
Mayakovski Sokağı ( peşte)
Mathias Kilisesi
Hösük Alanı ( Meydanı)
SzabadsagKöprüsü
Szabadsag Oteli
Espresso Emke –1970
Lenin Bulvarı
Nirvana Bar
Balıkçının Yeri ( Halazs Bastya)
Gellert Tepesi
Donati Sokağı
Aslanlı Köprü
Bela Bartok Alanı
Atilla Sokağı
Moskova Meydanı
Ponti Sokağı
Bayan Kazmerna’nın Pansiyonu
Rudas Hamamı
İnternational Club
Elizabeth Köprüsü
Rakoczy Caddesi
Sevgililer:
Steryani ,Katalin ,İlona , Mari
,
Ünlü Kişilerin Heykelleri:
Kral Mattias, Petöti,
Doğa,Bitki vs.
Tuna Nehri, Gellert Tepesi
Kitaplar
Dr. Jivago Kitabı
Sanat Aktivitesi
Spartaküs Balesi
2- Hollanda Şiirleri
Amsterdam, Delft, Rotterdam
Anıştırma ( Telmih) Yapılan Kişiler
Ana Kraliçe
Karacaoğlan
Müzisyenler ve Sanatçılar
Rembrant
Van Gogh
Marion Maerz( şarkıcı )
Rodin
Adı Geçen Mekânlar
Liedse Sokağı
Dam Alanı
Rotterdam Feneri
Kırmızı Fenerler Sokağı
Oude Delft Sokağı
Boerderij Flaman Lokantası
Maasland Yolu
Madurodam ( Hollandada minyatür kent)
Den Haag
İskenderiye
Sevgililer
——
Renkler
Delft Mavisi,Küf Rengi, Ak ,Kırmızı ,Mor
Doğa, Bitki vs.
Manş Denizi
Ren Nehri
Akdeniz
Delft Lalesi
Hollanda lalesi
Havana tütünü
Nil Nehri
Amstel Nehri
Sina Dağı
Delft Kanalları
Anadolu
3-Akdeniz Şiirleri
Floransa, Venedik, Roma, Paris
Anıştırma ( Telmih) Yapılan Kişiler
Medici Ailesi,
Davut,
Sabin kadınları
Meryem Ana
Mussolini
İsa
Müzisyenler ve Sanatçılar
Mikelanj
Modigliani
Vivaldi
Verlaine
A.Rimbaud
- Piaf
Lautrec
Ravel-(Bolero)
Adı Geçen Mekânlar
San Marco Alanı
Büyük Köprü
Avustralya
Ekvator
Şanzelize
Notre-Dame
St Germain
Afrika
Moulin Rouge
İspanya
Antakya
Kafkasya
Lesbos Adası ( Midilli)
Viyana
Kalyoncu Kullu Sokağı
Budapeşte
İspanya
Donati Sokağı
Delft
Renkler
Siyah
Simsiyah
Ak
kara
Doğa, Bitki vs
Akdeniz
Palmiye ağacı
Seine Nehri
Alp Dağları
Şarkılar
Denizkızı Eftelya
Avrupa Şiirleri –Çeşitli Ülkeler–
Rusya, Kopenhag, Viyana, Cenevre, Köln, Berlin, Prag, Londra
Anıştırma ( Telmih) Yapılan Kişiler
Rasputin
Prenses Anastasya
Karacaoğlan
Şems ve Mevlana
Kara Mustafa Paşa
İsa
Aziz Vaclav
Amiral Nelson
Lady Hamilton
Soho
Müzisyenler ve Sanatçılar
Tolstoy
Dostoyevski
Strauss
Adı Geçen Mekânlar
Sibirya
Sultan Ahmet
Ayasofya
İstanbul
Central Otel
Aksaray
Ur kenti
Galata
Bavyera
Köln Katedrali
Branderburg
Kars
Berlin Utanç Duvarı
Cafe Mozart
Macarya
Kafka’nın Evi
Prag
Şarl Köprüsü
Namesti Alanı
Londra Trafalgar Meydanı,
British Museum
National Galery
Afrika
Mısır
Sevgili
Macar göçmeni Eva
Renkler
Kırmızı
Ak
Menevşe
Korku
beyaz
Doğa, Bitki vs
Alp Dağları
Leman Gölü
Ren Nehri
Toroslar
Akdeniz
Vltava Irmağı
Hradcany Tepesi
Nil Nehri
Kitap Adları
Savaş ve Barış
Kumarbaz
Aslan Asker Şvayk
ABD Şiirleri
(Cleveland, New York, Lakewood)
Anıştırma ( Telmih) Yapılan Kişiler
Kristof Kolomb
Sezar
İsa
İblis
Havva
Yunus Emre
Hallac-ı Mansur
Müzisyenler ve Sanatçılar
Frankie ( Sinatra)
Walt Whittman
Keruac
Joe Cocker
Baba Brando( Marlon)
Russel Atkins
Adı Geçen Mekânlar
Myfield
Myfield Yolu
Roma
İtalia
Amerika
İspanya
Cedar Yolu
St Ann Kilisesi
Downtown
New York
Coventryard
Euclid Heights Bulvarı
Cafe Arabica
Kitapçı Mac’s Back
İstanbul
Grandview Sokağı
Lakewood
Mall
Kanlıca
Etna
Güney Amerika
Cafe Arabica
Asya
Afganistan
Cleveland
Hiroşima
Kore
Vietnam
Amerika
Asya
Avrupa
Afrika
Rotterdam
İstanbul
Bosna
Ramallah
Bağdat
Renkler
Ak
Beyaz
Süt beyazı
Siyah
Kara
Sarışın
Saz benizi
Mavi
Sarı
Kırmızı
Doğa, Bitki vs
Cuyahoga Irmağı
Cleveland
Erie Gölü
Etna Dağı
Midilli Adası
Zeytin Dağı
…
Kaynak Kitap:
SABAHATTİN YALKIN: (2004),”Soluğumun Rengi Dünya İle Göz Göze”, Gerçek Sanat Yayınları, İstanbul