Bilgi ve Hikmetin Işığında Yazılmış Bir Kitap: Işık Doğu’dan Gelir*
Düşünce ve edebiyat tarihimizde önemli köşe taşlarından birisi olan Cemil Meriç 12 Aralık 1916 doğumlu. 1916 insanlığın kan, gözyaşı, salgın hastalıklar, toplu kıyımlar, savaş ve ölümle sınandığı 1. Dünya Savaşı’nın en çetin yıllarından birisi. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde doğan kuşak ne talihsizdir. Bu evrensel talihsizlik neredeyse her birinin kişisel hayatlarında etkili olmuştur.
Cemil Meriç içine doğduğu fakat tanık olmadığı, izlerini çocukluğundan itibaren kendisinden bir önceki kuşakta gözlemleyebildiği Birinci Dünya Savaşı’nın yarasını ruhunda hep hissetmiştir. Yazar, aynı çocuk gözleriyle bir devletin yıkılışına, yıkılmış olan devletin küllerinden yepyeni bir devletin kuruluşuna tanıklık etmiştir. Bu yıllar faşizmin ve komünizmin dünyada cirit attığı yıllardır aynı zamanda.
Yoksul düşürülmüş, cahil bırakılmış, genç nüfusunun çok önemli bir kısmı yok olmuş köklü bir milletin ferdi olarak çocukluk ve ilk gençlik yıllarını yaşayan Cemil Meriç’in sanatçı ruhu ömür yolculuğunun en başında hırpalanmıştır. Hırpalanan ruhların, deprem geçirmiş coğrafyalarca kırık içinde olması kaçınılmazdır.
Hayat neşe ile hüznün mükemmel harmanlanmasından oluşmuş bir bütündür. Kederi sevinç, sevinci keder izler; tıpkı geceyi gündüzün, gündüzü gecenin takibi gibi. Cemil Meriç’in yetiştiği yıllar sadece hüznün değil umudun da çiçek açtığı yıllardır. Genç Cumhuriyet’in ilk öğrencilerindendir o. Öğrenme, anlama, varlığı ve insanı anlamlandırma telaşına düşmüş; insanlara darılıp kitaplara sığınmış bir gençtir üstelik. Sanatçı kimliğindeki üretkenlik ve araştırmacılık aldığı eğitimin hakkını vermesine bağlıdır. Eğitim alıp da eğitilmeyen nicelerine tezat. Cemil Meriç 13 Haziran 1987’de İstanbul’da vefat edene kadar düşünce işçiliğine devam etmiştir. Onun işçiliğinde titizlik, fedakarlık, bilgiye ve hikmete tutku derecesinde bağlılık hakim.
Pek de uzun sayılmayacak bir ömürde iki cihan harbinden, yokluğun hüküm sürdüğü yıllardan, başka bir milletin mandasında mayalanan ezilmişlik hissinden, sayısız kereler çevresindekilerce yalnız bırakılmalardan, bedensel rahatsızlıklardan, derece derece kör olmanın ıstırabından da geçmiştir, dünya gurbetinden geçerken. Tüm bu ıstırapların edebi kişiliğinin şekillenmesinde izleri olması doğaldır kuşkusuz.
İçekapanık mizacıdır Cemil Meriç’i entelektüel kılan yanı. İnce kırılganlıkları, gayrı nizami olan kuruntuları, alınganlıkları, anlaşılamazlıkları ve anlamamaları sayesinde tuhaflaşmıştır gitgide. Başkaları onun büyük meselelerini anlayamazken o da başkalarının küçük hesaplarını anlamamakla vermiştir şahsına münhasır cevabı. Miyobu ilerleyen gözleri göremez oldukça kalabalıklardan daha çok kopmuş; kalabalıktan koptukça derinleşmiş, yoğunlaşmıştır. Bu nedenle Cemil Meriç’in yazdıklarını okuyanlar çoğulluktan tekilliğe yakındır.
Işık Doğu’dan Gelir, yazarın tamamlanamamış “İslam Ansiklopedisi” hazırlama çalışmaları için yazdığı akademik yazılardan oluşan bir kitap. İlk basımı 1984 yılında yayınlanan eser ismini içindeki “Ex Oriente Lux” isimli yazıdan alır. Eserde Doğu ve Batı düşünce sistemi bir araya getirilmiş. Kitapta dokuz yazı bulunmakta. Bu yazıların isimleri sırasıyla şöyledir: Medeniyetlerin Defteri Amali: Ansiklopediler, İslam’da Kozmolojik Doktrinler, Muhteşem Bir Abide: Doğu Kütüphanesi, Bible Yahut Kitabı Mukaddes, Ex Oriente Lux, Akıl mı Cinnet mi, Batı’da ve Doğu’da Hermetik Düşünce, İslam’da Tercüme, İbn Haldun ve…
Aydın kimse ne kendisini ne de yazdıklarını herhangi bir siyasal, düşünsel ya da edebi dogmaya hapseder. Zira asıl hürriyet kaybı maddenin ya da bedenin hapsedilmesi değil; zihinlerin ve düşüncelerin, kalplerin ve duyguların hapsedilmesidir. Aydın duruş kendimizin ve başkalarının zihinlerine ve kalplerine tazyik uygulamamayı gerektirir. Işık Doğu’dan Gelir’de Cemil Meriç, yıllar boyunca sayısız çile tezgahından geçerek edindiği “hür tefekkür” anlayışını yansıtıyor. Eserde Batı’nın bilgi hazineleri olan ansiklopediler, Kitabı Mukaddeslerde önemle vurgulanan vahdet kavramı, İslam’ın kozmolojik kapsam ve genişliği, İbrani edebiyatı, Doğu kütüphanesinin dünyaya yaydığı bilgisel ve manevi ışık, Hermetik düşüncenin farklı medeniyetlerdeki yansıması, insan aklının birçok boyutuyla irdelenmesi, cinnete övgü, Doğu mabetlerinin aydınlık atmosferi gibi insanlık için önem arz eden konular işleniyor.
Soyumuzun insanlaşma serüveninde bize yol arkadaşlığı ve rehberlik etmiş en belirgin duygumuzdur “tecessüs”. Gözlerimizi de, anlayışımızı da, kalplerimizi de açan sihirli bir anahtardır o. Onun sayesinde sayısız mertebeyi bir çırpıda aştık. Kitaplar yazdık ve okuduk, kütüphaneler inşa ettik, bilim ürettik, laboratuvarlar kurduk, bazen yürüyerek bazen türlü taşıtla yolculuk ettik… En çok merak ettiklerimizle ölçülüp tartılsak gerek. Komşusunun evinde olup biteni merak eden kişiyle felsefi ya da bilimsel sorgulamalar içindeki kişiyi aynı kefede tartmamak koşuluyla elbette. Cemil Meriç başkalarına benzemez tavrı ve tarzıyla farklı medeniyetlere, farklı görüşlere, farklı duyuş ve düşünüşlere yöneltmiştir ilgisini. Işık Doğu’dan Yükselir’de bu ilginin yansımaları gözlenmekte.
Çağlar boyunca süslenmek maksadıyla türlü takılar, parlak kıyafetler üreten insanlar içten içe gerçek süsün zahir olanda /görünende değil, batın olanda / özde olduğunu biliyorlardı. Can olmaksızın bir eşyadan farksız bedeni ayakta tutan ve gezdiren ruhtur. Bilgi ve hikmet ise ruhun en paha biçilemez süslerindendir. Yazılmış her eser bu iki değere sahip değildir ki ruhu zenginleştirip güzelleştirsin. Cemil Meriç’in eserleri bilgi temeline oturduğundan okuyanda emeğe saygı uyandırır öncelikle. Hikmet bilginin damıtılmasından elde edilir kimi kez. Çoğu kez bilgiden de yücelerdedir. Bilgiye olan eğilim ve yönelişi Cemil Meriç’i hikmet sahibi olabilme mertebesine ulaştıran belirgin bir nedendir. Işık Doğu’dan Yükselir de onun diğer bütün eserleri gibi bilgi ve hikmetin ışığında yazılmış bir kitap.
Işık Doğu’dan Yükselir’de ilkyazı ansiklopedilere dair ayrıntılı bilgiler içeriyor. Yazar ansiklopediler için “medeniyetlerin defteri amali” değerlendirmesinde bulunuyor. Batı’da ansiklopedi, Doğu’da kamus adıyla anılsalar da bilginin özünü verme çabasıyla oluşturulan bu devasa kitaplar ortak bir menzilin yolcularıdır. Her biri tek tek insanlığın bilgi seviyesinin yükselmesine ulaklık ederler. Cemil Meriç ansiklopedilere ilişkin yazısını, ansiklopedilerin zenginlik ve entelektüellik göstergesi olarak evlerin salonlarında sergilendikleri yıllarda kaleme almış. Sıradan insanlar kalın ciltli, parlak görünümlü kitapların dışlarına meftun olurken o bütün sıra dışılığıyla ansiklopedilerin içinde seyr ü sefer ediyor. Yazıda Diderot’tan El Harizmi’ye, Piere Larousse’den Şemsettin Sami’ye, İkinci Dünya Savaşı’nda hazırlanan Fransız Ansiklopedisi’nden İslam Ansiklopedisi’ne kadar ansiklopedinin tarihi gelişimini bulmak mümkün. Ayrıca Cemil Meriç konuya dair birçok düşünürün görüşlerine de yer veriyor.
Düşüncenin tezatlarıyla var olduğuna ve şüpheyle başladığına inanan Cemil Meriç, zıt görüşlere kulaklarını tıkamamıştır hiçbir zaman. Bu nedenle Doğu ve Batı’yı hep yan yana ele almıştır. Işık Doğu’dan Yükselir’deki ikinci yazısının konusu Hüseyin Nasır’ın İslam’ın Kozmolojik Doktrinleri adlı eseridir. Ona göre İslam’ın kozmos hakkındaki genel görüşlerini tanımak aynı zamanda İslami vahinin tarih üstü özüne bağlı niteliklerini de tanımaktır. Bu nedenle Hüseyin Nasır’ın araştırma ve görüşlerine önem vermektedir. İslami kozmos inanışında “tevhid esası” temel unsurdur. Var olan her şey sonsuz birliğin birer parçasından ibarettir. İhvanı Safa Risalelerini, El Buruni’yi, İbn Sina’yı sık sık anan yazar İslam’ın kozmolojik doktrinlerini bilimler üstü olarak algılar.
Cemil Meriç’in Doğu Kütüphanesi’ne dair kaleme aldıklarında Batı’nın Doğu medeniyetine ilgi duymasının nedenleri irdelenmektedir. Cemil Meriç’e göre iki ana kitap bu ilgiye kaynaklık etmekte, onu beslemektedir. Bunlar Galland’ın Binbir Gece Tercümesi ve Herbelot’un Doğu Kütüphanesi’dir. Kendisini mekan olarak Bağdat’la, zaman olarak ise Asrı Saadet’le sınırlandıran Doğu Kütüphanesi’ni okumak ve anlamak Doğu milletlerinin yetiştirdikleri aydınlar için Batılıların kendilerine bakış açılarını kavramakta oldukça önemli bir adımdır. Cemil Meriç her ne kadar oryantalizmin kapitalist ve sömürgeci Batılıların bir aldatmacasından ibaret olduğunu düşünse de ilmi duyarlılığından ötürü bu alana sırtını dönmemektedir.
Dünya düşünce tarihini dinler tarihi şekillendirmiştir denilse yeri var. Bu nedenden dolayı olsa gerek Cemil Meriç Bible Yahut Kitabı Mukaddes adlı yazısında üç büyük dinin kitaplarından söz etmekte. Yazara göre Kur’an, Tevrat ve İnciller insanlığın yollarını aydınlatan birer ışık kaynaklarıdır. Batı medeniyetini ayrıntılı bir şekilde anlamlandırabilmekte, Batı edebiyatına nüfuz edebilmekte başvurulması gereken ilk kaynak Bible yani Mukaddes Kitap’tır. Bible kavramı Eski Ahid (Hz. Musa’nın öğretisi) ve Yeni Ahid ( Hz. İsa’nın yolu) olarak sınıflandırıldığında ortak birçok yön dikkati çekmektedir. Işık Doğu’dan Gelir’de Cemil Meriç kâğıda yansıyan vahyin izlerini sürer.
Kitaba ismini veren Ex Oriente Lux’te Cemil Meriç dilinde adeta bir tekerleme halini almış olan “Işık Doğu’dan gelir” sözünü tekrar eder durur. Her ne kadar son yüzyıllarda beyaz ırk bu yansımayı tersine çevirmiş olsa da yazar, Işık Doğu’dan gelir düşüncesi için; “Bir söz ki şafaklara ve düşüncelere gebe!” yorumunu yapar. “Soylarımızın, sanatlarımızın, medeniyetlerimizin ve dinimizin beşiği olan Asya’da alın yazımızın anahtarını aramaktayız.” diyen yazar modern düşüncenin Doğu’ya doğru gerçekleştirdiği aslına dönüş hamlesini toplumsal bir içgüdü, dini bir özleyiş olarak değerlendirir. Bütün insanların kardeş olduğunu düşünür, bütün dinleri hemşire olarak ilan eder. Işığın kaynağı olarak gördüğü Doğu’nun bir ferdi olmaktan duyulan şeref de sezilmektedir bu yazıda.
Cemil Meriç’in “Akıl mı Cinnet mi?” diye sorması nereden gerekti bilinmez. Fakat bu soruyu önce kendine sonra da okura sorduğundan itibaren “tarifi bir türlü başarılamayan akıl” la ilgili sayısız akıl yürütmeye girişir. Kendisinden önce aklı irdeleyen düşüncelerin üzerinde tek tek durur. Gece ile gündüzün, yaz ile kışın, hayat ile ölümün koyun koyuna olduğu bir sistemde zıtlıkların izahından Cemil Meriç de vazgeçemez. Batı ve Doğu düşünce sisteminin akla dair kuramları üzerinde durarak insanlığın zaman zaman aklı bazen de cinneti göklere çıkarmasını anlamlandırmaya çalışır. Dünyayı akıllıların yönettiğini ve dünyayı ne hale getirdiklerini düşünecek olursak cinneti övesimiz gelir. Zaten Cemil Meriç de satır aralarında cinnete övgüler düzmektedir. Bununla birlikte yaratılıştaki aslını koruyabilmiş akıl yani sağduyu kurtaracaktır ona göre insanlığı.
Batı’da ve Doğu’da Hermetik Düşünce Işık Doğu’dan Gelir’in hacimce olmasa da içerik olarak en fazla önemsenmesi gereken yazılarından. Yazıya başlarken “Hermetizm, düşünce tarihinin en karanlık kelimelerinden biri…” diyor Cemil Meriç. Hermetizm “ilmi simya”yı da içerir. Batı’da İkinci Yüzyıl’dan beri Hermes’in kitapları diye anılan kitapların konusu büyük oranda kehanetleri, büyü ilmini kapsar. Doğu’da ise Cabir İbn Hayyan icra ettiği simya ilmiyle Hermetizm’i temsil eder. Hermetik düşünce bir yandan insanlığın karanlık yüzüdür, öte yandan ise hep ilgi merkezi olmuştur. Cemil Meriç, Işık Doğu’dan Gelir’de bu bahse ilgisiz kalamamıştır.
Tercüme, sadece dilleri ve milletleri birbirine bağlayan bir köprü olarak kalmaz. Aynı zamanda kültür ve medeniyetleri de taşınılabilir hale getirir. Cemil Meriç İslam’da Tercüme adlı yazısına Arapçadan Yunancaya çevrilen eserlerle başlar. Zira Avrupa, karanlığından kurtulmak için Arapça öğrenmek zorundaydı. Bu zorunluluk sadece İbn Sina, İbn Rüşt ve Biruni gibi İslam dahilerini okumak ihtiyacından değil, kendi medeniyetinden daha köklü medeniyetlerin düşünce hazinelerinden faydalanma ihtiyacından da kaynaklanıyordu. Batı medeniyeti, İslam eserlerini tercüme ederken, İslam medeniyeti de tercüme eserlere önem vermiştir. Özellikle Farsça, Latince, İbranice İslam’ın tercüme için başvurdukları diller olmuştur. Bu konuda Cemil Meriç, “Elbette İslam kendisinden önceki irfanı zenginleştirmiş, Kur’an ve hadislerin gümrah meşalesiyle aydınlatmış, kendi dehasının menşurundan geçirerek cürufundan temizlemişti.” diyor.
Işık Doğu’dan Gelir’in son yazısı İbn Haldun ve… ismini taşıyor. Cemil Meriç yazıya “Oryantalizm cömert bir tecessüsün insan düşüncesine kazandırdığı fetihler değil, çok defa kapitalizmin emellerini gerçekleştirmeye yarayan birer keşif koludurlar.” diyerek başlıyor. Ona göre Avrupalıların İbn Haldun’u tanıma ve İbn Haldun Tarihi’ni Fransızcaya çevirme telaşları da bu niyetten kaynaklanmaktadır. Batılılar Arap düşüncesini önemsemiyorlar Mağrib’in mazisini tanımak istiyorlardı.
Doğu bütün güzelliği ve albenisiyle geçmişte Batılıların, dolayısıyla bütün bir dünyanın ilgi odağı olmuştur. Gelecekte de bu özelliğini koruyacaktır. Güneşin doğduğu topraklar aynı zamanda insanlığın genetik belleğine sahip. Üç büyük dinin dünyaya yayıldığı yerlerin kıymetini tam olarak tanımlamak ve göstermek mümkün değil. Cemil Meriç kalbini ve aklını ömrü boyunca bu büyülü topraklara yöneltmiştir. Güneş Doğudan Gelir’i okuyanların da eser bittiğinde onunla aynı yerde, aynı halde olmaları kaçınılmaz.
İçinde bulunduğu cümle olumsuzluğa rağmen ışığın, bilginin ve hikmetin izini süren üstada sayısız selam ve hürmetle…
* Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir, İletişim Yayınları, 2012, İstanbul.
Hatice Eğilmez Kaya