San’at Üzre Bir Derûn Söyleşi (*) – 2
Yılmaz Gruda
*) Hatice Eğilmez Kaya
Babam
Babam, Arnavutluk’tan, yanlış anlaşılan bir kan-davası’ndan ötürü, ardında fabrikalar, çiftlikler vb. bırakıp, ‘Klan’ını sırtlayarak, İstanbul’a göç etmiş, ‘mütedeyyin’ bir soylu feodal…
Benim, 2003’te Cumhuriyet gazetesi Yunus Nadi ödülü’nü kazanmış “Marathon” adlı şiir kitabımda bir hayli yer alır!…
Geldiğinde, Taksim Kazancı Yokuşu’nda, üç katlı bir apartman’a… elbette klan ile yerleşir… o dönem çoğu Arnavut göçmen’in uğraşı, sütçü’lüğe el atar. Kim bilir kaçıncı el, bir pikap’a süt güğümlerin atar! Vurur sokaklara…
Bir gün yolu, Şehzadebaşı’nda, bir köşk’ün önüne düşer. Bakar ki, balkonda bir güzel!
Annem
Küt: Vurur sevdâ! Amma ki, ne sevdâ… Her gün balkon altında: Değişik tını’larda ‘Sütçüü!’ bağırışları… Bir yangın… Annem’i de sarar yangın…
Dede’m, müteveffâ: Müderris. Yaşamı bir hayli sahife alır… Anneannem… O da alır! İkisi de nûr içinde yatsın… Biz ‘yangın’a dönelim:
Anneanem, yangını söndürmeye çalışır ama, nâfile: Köşk içi, inim’ler; balkon altı, türlü ‘tını’lı ‘Süütçüü’lerden bizâr; olur râzı!… Köşk’lü hanım kızımız ile Sütçü’müz… Allah’ın, bana ulaşacak güzelliği / lütfu: Evlenirler! Yıl 30’ lar-dır: Önce Ablam, Selma; bir batın fark: Ben!…
Ne ki… Heyhât… Klan ile Annem uyuşamaz!
O, tango ve Kerime Nadir: ‘Hıçkırık’tan… Klan, marş’larla… evet, evet: o kahraman’lar yazarı Karlray kırıntılarıyla hemhâl: Ayrılırlar!
Babam: “Medihaa’sız, İstanbul bana ve size de -ey Klan!- haram!… Vurur sırtına Klan’ı Ankara’ya göç ederler: Koskoca, düzayak bir ev… Bütün odalar, koskoca bir salon’a açılır: Yemekler, sohbetler hep orda…
Babam’da, Annem acısı sürgit! Olmakta… Ya ben?… berhâvâ… Bilirsiniz, kişi acı’sını ötelemek için… ‘süblime’ eder / yüceltir… yakın örnek: Şair ise, şiir yazar; romancı ise, roman… Babam ise, esnaf ya; 6 dükkân birden açarak, yüceltir!…
Umarım, sabrınız sürüyordur… daha çook var!…
Babamın açtığı dükkânlardan biri… ilginç: Türlü kahvaltılık’lar; yani, hafif tutar mide’yi… çöküşe az düşürür… O dükkâna sık gelen, Ankara Radyosu Temsil Kolu oyuncu’larından… sonradan, ünlü… Vahi Öz de… Dükkân içre: “Baba, süt; baba, yumurta; baba, falan-filân!” yardım üzre, bağırıp duran beni, görür’lüğü sürer iken… Bir gün, bir Temsil için Radyo’ca bir çocuğa ihtiyaç hâsıl olur. “Hah, işte!” ile, beni uygun görür Vahi Öz. Babam’dan aldığı izinle, Radyoevi’ne götürür… Ablam Selma da yanımda…
Eeee?
Sesim, o çağ’da da kalın mı kalın!… Gerek’lilik bağırıyor: Alır beni karşısına, sabırla, gırtlağımı tanıtır. Tel’ler… aslında tek’tir. Öteki, arada el verir/ araya bilgi-furuşluk girmese, olmuyor! ‘Üslup!’…
Evet, tel’ler üzre gelen, getirilecek sesi; dil’in, damak vurgusu, diş vurgusu’yla; derken, geri dönüp, tel’e müdahale’si ile kalınlığı kırıp. alır… ki, anlatım’ından hâlâ aklımda kalanlar… Bir deneme, üç, beş deneme! Ve birden ben, kaparım her şeyi!…
Evet, yetenek! Var idi ki… Allah’ın lütfu… Tekraren: Kaparım her bir şeyi!..
Dikkat: Yaş. 7!
Bu görünüm’ü / oluşum’u Bellek’te tutalım!…