BİR ÇİFT SİYAH ELDİVEN
Severdim eldivenleri, sanırım ortaokul yıllarımdı siyah trikodan bir çift eldivenim vardı. Elbet daha küçük yaşlarda soğuktan korunmak için kullandığım eldivenleri saymıyorum. Galiba benim için önemli olan, biraz önce sözünü ettiğim bu bir çift siyah eldivendi. Neden sevmiştim bu eldivenleri? Üzeri renk renk taşlarla doluydu. Onları ellerime geçirip ışıltılı taşlarını seyretmek inanılmaz bir mutluluktu. Yeşil, beyaz, mavi, sarı ve kırmızı taşları vardı. Yağmurlu kış günlerinde kalorifer islerinin soba bacalarına karıştığı kaloriferlerin zengin hayatların sembolü olarak görüldüğü o yıllarda köşedeki kitapçıyı aşıp her gün tırmandığım yokuşta hayata dair ideallerimin tazelendiği lacivert armalı sırt çantamın yüklendiğim yolu da taşıdığını zamanla anlayacaktım. Ne bekliyordum hayattan? O küçücük yaşımda ne kadar yüksekti ideallerim. Şu taşlı siyah eldivenler bile benim için büyük umutlar demekti, galiba büyük umutlar yordu en çok da beni. Sonra deri eldivenlerim oldu siyah. Çalışıyordum, iyi de kazanıyordum. Hayatın yaşamın biriktirmenin ne olduğunu biliyordum. Yıllar geçti, taşlı siyah eldivenlerime ne oldu? Muhtemelen kalabalıklarımdan hayattan benimle taşıdıklarımdan yorulup verdim birilerine, eldiven de eskiyen zamanlardan günümüze gelen incelik, soyluluk yüklü bir mesajdı önceleri. Ama sonraları o da bir ihtiyaç olarak çok çeşitli şekillerde yaşamın içinde yerini aldı. Her ne olursa olsun, her şey insanla değer kazanıyordu. İnsanın ona yüklediğiyle hayat buluyordu. Şimdi yıllar sonra bu eldiven yazısı nereden aklıma geldi. Belki de çoktan unuttuğum o sözünü ettiğim çok sevdiğim taşlı bir çit siyah eldiven yüzündendi.
Cansaran Kızıltaş